Sana ulaşmak için
En kötü havalarda
İnsanlara, karmaşaya
Hep tahammül ettim
Şikâyet değil bunlar
Aksine çok memnunum
Çünkü şu koca şehirde
Aklıma huzur veren
Tek sen varsın
– Cenk Taner, S.O.S, 1991
Buenos Aires muhteşem bir şehir. Alt ve üst kültürün çatışması, asla dinmeyen inşaat sesleri ve birbirine sırtını dönmüş post-modern binaların içinde, burada, doğru iki insanın birbirini bulma olasılığı, bulmaca kitabının Waldo Nerede? (Where’s Waldo?) bölümündeki kareye ilk bakışta saklanan Waldo’yu bulmak kadar nadirdir. Bu hayalî aşk hikâyesinin imkânsızlığı, birer özne olarak İstanbul ve Buenos Aires’i -sanki onlar da birbirlerine aşıkmışçasına- Waldo’nun içine saklandığı insan yığınları olarak yorumlamamızı sağlayabilir.
Mariana ve Martin, Buenos Aires’te, birbirlerinden habersizce iki bina uzaklıkta oturmaktadırlar. Uzun süreli yalnızlıkları sonucunda, ikisi de kendilerini anlamlı bir insan etkileşimi arar durumda bulurlar. Mariana, Avenida Santa Fe’de (veya muadili Bağdat Caddesi’nde) genelde bakmadan önünden geçip gittiğimiz kıyafet dükkânlarının vitrin tasarımını yapmaktadır. Asansör fobisi vardır ve dizaynlarından birinde kullandığı plastik bir erkek manken ile karmaşık bir ilişki yaşamaktadır. Tek umudu ise, tasarımlarına bakan insanların bir gün sanatını ve emeğini takdir edip onun sanatçı iç dünyasını görebilmeleridir.
Martin ise, uzunca bir süredir geçirdiği anksiyete ataklarıyla kendini izole ederek baş etmeye çalışmaktadır. Yıllarca 400 metrekarelik dairesinde kendini sanal dünyadaki oyun ve web tasarımı ile oyaladıktan sonra psikiyatristinin tavsiyesi üzerine çantasını toplar ve kentte hayatta kalmak için gerekli acil durum ekipmanıyla –hiç yürüyüş yapıp fotoğraf çekmediği- Buenos Aires’in güzelliklerini yeniden keşfetmeye koyulur.
Mariana ve Martin, gün gelir dairelerinin pencerelerini yumruklarlar; aynı yüzme havuzuna giderler ve sokakta birbirlerinin yanından geçerler. İki yabancı, birbirlerinden habersizdirler.
Bu kentte elle tutulur bir insan sürtüşmesinin ve etkileşiminin olmaması, Medianeras’ın kendini içine yerleştirdiği yaşam koşullarını tasvir eder. Buenos Aires’te yüzeyler, düzlemler ve duvarlar bildiğimiz anlamda metropolü gözler önüne serer. Ancak burası, insanlar arasında fiziksel ayrımların olduğu bir şehirdir. Barrio Norte’nin enerji ve bilgi akışını sağlayan kablolarıyla kesişen gelişigüzel blok yığınları, Ricoleta’da bir fare olarak yaşamanın nasıl bir şey olduğuna dair bir fikir verir. Buenos Aires’in sakinleri, -tıpkı İstanbul sakinleri gibi- terapiye başvurma olasılığı en yüksek insanlar gibi gözükmektedirler.
Anlaşılacağı üzere, bu hikâyenin gerçek kahramanı Buenos Aires’tir. Filmin yönetmeni Gustavo Taretto’nun üzerinde sürekli durmasından anlayabileceğimiz üzere; burada ne olduğunu tam olarak kestiremediğimiz bir şey vardır. Benzersiz mimarisiyle bu şehrin kendi sakinleri ve biz izleyici üzerinde derin bir etki yaratan bir duygusu var. Bu duygu, sanırım en güzel iki insan arasındaki tesadüfi ve habersiz aşk üzerinden anlatılabilirdi. Mariana ve Martin, önemsemedikleri randevulara çıkarken (Martin goth ve çekingen bir köpek gezdiricisiyle, Mariana ise eski sevgilisine benzeyen yakışıklı iktidarsız bir adamla) film, animasyonlu ve akıllıca stilize edilmiş sokak sahnelerini önümüze kusursuz bir görsel kolaj halinde sunuyor. Görüntü yönetmeni Leandro Martínez, kendi yarattığı Buenos Aires silueti üzerinde havada süzülerek, bizi adeta Palermo apartmanlarının pencere çerçevelerine hapsediyor. Bunu da zaman zaman neşeli ve ince düşünülmüş bir mizah unsuruyla yapıyor.
Medianeras, her ne kadar modernitenin kıskacından bunalmış ve herhangi bir insani bağlantı kurmaya çalışmaktan vazgeçmiş insanlar hakkında olsa da şehrin betonu ve asfaltındaki çatlaklar arasında meydan okurcasına büyüyen hain bir yeşil umut var. Medianeras, kendi etrafındaki dünyayı yeniden keşfetme ve bunu yaparken iki insan tarafından kaybedildiği düşünülen bir aşkı tekrar bulma isteğini gösteriyor. Zira bu iki insan, bu aşka aslında hiç sahip olmamış, Waldo’yu hiç bulmamışlardır. Önemli olan aramaktan vazgeçmemektedir. Waldo da kendisinin arandığını muhtemelen bilmemektedir. Bilseydi yine de saklanır mıydı? Belki evet, belki hayır…