Sinema Avrupa’da Fransa’da icat edildi. Gündelik hayata yönelen belgeleme maksatlı Lumiere filmlerinden günümüze defalarca kez evrilerek katmerlendi. Bir panayır eğlencesinden yaşamın yeni olasılıklar barındırdığını göstermeye ve sorgulamaya yelken açan tarihinde, Avrupa Sineması her ne olursa olsun sayısız kez insanları etkilemeyi ve şaşırtmayı başardı. Bu listede Avrupa coğrafyasından farklı ülkelerden yedi filmi tanıtmaya çalıştım. Keyifli okumalar.
The Loneliness of the Long Distance Runner (Yön.Tony Richardson, 1962)
İngiliz Yeni Dalga Sineması’nın en güzide örneklerinden sayılabilecek Tony Richardson imzalı The Loneliness of the Long Distance Runner (1962), hırsızlıktan ıslahevine düşmüş Colin’in başından geçenleri işliyor. Uzun mesafede koşma yeteneğinin keşfedilmesiyle ıslahevi müdürü tarafından iltimas geçilen Colin, sistemle uyuştuğu ve sistemin işine yaradığı ölçüde topluma tekrar kazandırılacak bir atıktır. Geri dönüştürülemez olduğu ortaya çıktığında ise diğerleri gibi muamele görmeyi hak edecektir. The Loneliness of the Long Distance Runner, bir filmin alabileceği en güzel isimlerden birisiyle, bir gencin sistem içerisinde kayboluşunu ve arayışını avangart sinema yöntemleriyle işliyor.
Tystnaden (Yön. Ingmar Bergman, 1963)
Ingmar Bergman’ın belki de en bilinen yapıtlarından olmayan Tystnaden (1963), yönetmenin oda üçlemesinin son filmidir. Sınırlı diyalogla, az sayıda oyuncu ve mekânda geçen film, insanın iletişimsizlik sorununu modern anlamda değil varoluşsal bir düzlemde ele alır. İçlerinden bir tanesi tercüman olan iki kız kardeş dillerini bilmedikleri, nerede olduğu belirsiz bir şehirde bir otelde konaklamak zorunda kalırlar. Bergman’ın olgunluk dönemi çalışmalarından sayılan Tystnaden, yönetmeni tanımak için tercih edilebilecek filmlerinden birisidir. Bergman’ın kendi özyaşam öyküsünden taşan ölüm, sevgisizlik, Tanrı gibi temalar Sven Nykvist’in her zamanki gibi görüntü yönetimindeki ustalığıyla birleşir. Tystnaden, Edvard Munch’ün Çığlık tablosunun sinemada can bulmuş hâli gibidir.
Accattone (Yön. Pier Paolo Passolini, 1963)
Passolini sinemasına hâkim olan “çelişkiler” onun daha ilk filmi Accattone’de (1963) kendisini gösterir. İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin örneklerinden sayılan yapım, yoksul insanların gündelik yaşamdaki karşılaştığı zorlukları yansıtır. Kameranın çoğunlukla sokakta olduğu, amatör oyuncuların tercih edildiği çoğu Yeni Gerçekçi filmi gibi bu film de sıradan insanın endişelerine odaklanır. İkinci Dünya Savaşı sonrası harap olmuş Roma’da hayatta kalmak için yapacak çok fazla iş yoktur. Film işlediği konu ekseninde kadını, seks işçiliğini ve dini ele alış biçimiyle hem kilise ve hem de Marksistlerin eleştirisini aynı anda alabilmiştir. Passolini’nin sonraki filmlerinde giderek keskinleşen dilinden önce yönetmenin yalın bir gramer kullandığı Accattone İtalyan Yeni Gerçekçiliği denilince akla gelen filmlerden birisidir.
The Shop on Main Street (Yön. Ján Kadár, Elmar Klos, 1965)
Ján Kadár, Elmar Klos’un beraber yönettikleri The Shop on Main Street (1965), Çek Yeni Dalga Sineması kapsamında değerlendirilebilecek bir yapım olarak listede kendisine yer buluyor. Film 35.Akademi Ödüller’nde En İyi Yabancı Film dalında Oscar’ı almıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarının hemen başında Nazi Almanya’sının korku sirenleri Çekoslovakya topraklarında duyulmaya başlamıştır. Küçük bir kasabada geçim sıkıntısı yaşayan aylak marangoz Tono Brtko, başlayan Yahudi düşmanlığına karşı kendisini büyük bir çelişkinin içerisinde bulacaktır. Yahudilerden devralmak üzere gönderildiği tuhafiyeci dükkanında Tono faşizme, onun sistematik tüm baskılarına karşın, yarı sağır yaşlı bir Yahudi kadınla kurduğu ilişkiyle direnmeye çalışır. Gerilimin benzersiz bir şekilde aksettirildiği yapım görsel açıdan sahip olduğu gücü kamera hareketlerinin başarılı bir şekilde kullanılmasından alıyor.
La Maman et la Putain (Yön, Jean Eustache, 1973)
Sinemanın gösterme sanatı olduğu kadar anlatma sanatı olabildiğini diyaloglarından aldığı güçle savunan La Maman et la Putain (1973) erken yaşta intihar eden yönetmen Jean Eustache’ın başyapıtıdır. 1960’lı yılların hararetli politik atmosferinden sonra aylaklaşmış Fransa gençlerinin hafiften nihilizme bulanmış yaşamını işleyen film Fransız Yeni Dalgası’nın son zaman örneklerinden sayılmaktadır. Yirmili yaşlarında, neredeyse tembellik hakkı savunucusu Alexndre’nin karmaşık aşk ilişkilerini, cinsel devrimin o yıllardaki kavranışını dönemine göre cüretkâr bir bakışla işleyen yapım, görselliği yer yer geri plana iterek seyirciyi üç buçuk saatlik bir yolculuğa davet ediyor. La Maman et la Putain, tüm kutuplaştırma potansiyeline karşın izleyiciyi alternatif bir sinema kavrayışına davet ediyor.
Der Himmel über Berlin (Yön. Wim Wenders, 1987)
Berlin Duvarı henüz şehri ve kalpleri bölüyorken dünyaya düşmeyi seçen bir meleğin renkleri keşfini işler Der Himmel über Berlin (1987). Wim Wenders önce yaklaşık kırk dakika düşünceler arasında dolaştırır izleyiciyi şehirde. Sinemanın yaratıcılığında yeni bir perde aralanır. Aşk ve deneyim ölümlülere mahsustur. Koşmak, gülmek, aramak ve kaybetmek de. Melek Daniel “Asla bulunamayanı kaybeden” bir başka karakterdir sinema evreninde. Süper kahramanlıktan sıradanlığın keşfedilmemiş topraklarına yelken açar. Wim Wenders külliyatında çok özel bir yerde duran Der Himmel über Berlin sinemanın kendine özgü felsefe yapma pratiğini gösterir.
Festen (Yön. Thomas Vinterberg,1998)
Danimarkalı yönetmen Thomas Vinterberg tarafından Dogma 95 manifestosu yayımlandıktan sonra sonra çekilen ilk film olma özelliğini taşıyan Festen, 1998 Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü almıştır. Tüm dünyada büyük tartışmalara sebep olan Dogma 95 akımı sinemaya yeni bir soluk getirmişti. Festen (1997), manifestoda ifade edilen tüm maddelere neredeyse uymaktadır. Endüstrileşmiş sinemanın şablonlaşmaya evrilen retoriğini ve estetiğini derinden sarsan bir doğallıkla çekilen akımın diğer çoğu filmi gibi Festen, yönetmenin tercihiyle beraber senaryoyu ve oyuncuları törpülemeden kendi güzergahını bulan bir yapım. İleride etkisini yitirse de Festen, Dogma 95 akımı ve sinema için hâlâ kilometre taşı görevini üstleniyor.