Bong Joon Ho’nun yeni filmi Mickey 17, 4 Mart Salı günü Türkiye ön gösterimini gerçekleştirdi. Film hakkındaki ilk yorumlarımız sizlerle!
Henüz çeyreğini yaşadığımız 21. yüzyılın en başarılı filmlerinden biri olarak görülen Parasite‘in yönetmeni Bong Joon Ho, renkli ve özgün filmografisine bu sefer bir kara komedi/bilim kurgu ekledi: Mickey 17. Geçtiğimiz ay gerçekleşen 75. Berlin Film Festivali‘nde prömiyerini gerçekleştiren film, 7 Mart‘ta tüm dünyada sinemalarda vizyona giriyor. Fil’m Hafızası olarak 4 Mart‘ta gerçekleşen Türkiye ön gösteriminde usta yönetmenin yeni harikasını izledik. Filmi vizyonda izlemeden önce merak edenler için ilk izlenimlerimizi ve değerlendirmelerimizi sizlerle paylaşıyoruz.
Bir Harcanabilir İşçinin Sonsuz Döngüsü: Mickey Barnes
Mickey 17, aslında çağdaş bilim kurgu edebiyatının önemli eserlerinden Edward Ashton imzalı Mickey 7’den uyarlanmıştır. Romanın genel hatlarına sadık kalan Bong Joon Ho, bazı ufak değişiklikler ve eklemeler yaparak filmin estetik dünyasını ve içeriğini genişletmeye çalışmış. Hikayemiz, 2050 yılında Mickey Barnes‘ın (Robert Pattinson) tefeciye olan borcunu ödeyememesi sonucu dünyadan kaçmak için Niflheim adlı bir gezegene düzenlenen kolonileşme seferine katılmasıyla başlıyor. Mickey, başvuranların büyük bir çoğunluğundan farklı olarak sefere bir “harcanabilir” olarak başvuruyor. Harcanabilir’lerin, her hafta hafızaları büyük bir sabit diskte yedekleniyor ve ölmeleri durumunda, üst düzey bir teknoloji olan organik madde yazıcısında üretilen bedenlerine hafızaları ve bilinçleri yükleniyor. Sefere katıldıktan sonra bir nevi “ölümsüz” olan Mickey, seferin kurulu tarafından en tehlikeli görevlerde öncü birlik olarak kullanılıyor. Örneğin; Niflheim gezegenine ilk indiklerinde, havada herhangi bir zararlı bir virüs var mı öğrenmek için Mickey‘i kasksız bir şekilde gezegene indiriyorlar. Mickey‘in acılar içinde ölmesi sonucunda, koloninin tamamına aşı üretmek için Mickey aynı ölümü 4 kere yaşayıp “insanlığa en büyük hediyesi” olan aşıyı onlara hediye ediyor. Aynı hafıza ve bilince sahip olsalar da Mickeyler arası bazı ufak farklar oluyor: bazıları daha agresifken bazıları daha uysal, bazıları daha neşeliyken bazıları daha üzgün olabiliyor. Hikayemizin ana kahramanı olan Mickey 17, (Mickey‘in 16 ölümü sonucunda oluşturulan 17. versiyonu) içine kapanık, sevimli ve çocuksu bir karakter. Filmin tadını spoilersız çıkarabilmeniz için hikaye kısmını burada noktalayalım ve film hakkındaki yorumlarımıza geçelim.
Ölüm, Yeniden Doğuş ve Kapitalizm
Mickey 17, Bong Joon Ho filmografisinin ana temalarından biri olan kapitalizmi, bu sefer fütüristik bir bilim kurgu evreninde ele alıyor. Yönetmenin sunduğu fütüristik dünya, 2054 yılının olası bir tasviri olsa da günümüze oldukça yakın hissettiriyor. Film, ölüm ve yeniden doğuş temalarını, kapitalizmin iş gücünü nasıl tüketip tekrar ürettiği üzerinden derinlemesine inceliyor. Mickey’nin “harcanabilir işçi” olarak her ölümünden sonra yeniden dirilmesi, kapitalist sistemde işçilerin değersizleştirilmesi ve sadece verimlilik için kullanılmasına dair güçlü bir metafor oluşturuyor. Mickey’nin kimliği sürekli silinirken, her yeni versiyonunda önceki deneyimlerinin birikimiyle değişse de nihayetinde sistemin kölesi haline geliyor. Kapitalizm bağlamında çıktığımızda ise elimize hala oldukça insana dair bir anlatı mevcut. Bilinç, ruh, kimlik gibi felsefi kavramlar filmde derinlikli bir şekilde işlenip filmden çıktıktan sonra insanın kafasını kurcalamaya devam ediyor