33. İstanbul Film Festivali açılış filmi olan “Philomena” Türkçe adında da atfedildiği üzere “Umudun peşinde” bir hikâye. Sene 1952. Yer İrlanda. Genç kız Philomena evlilik dışı hamile kalmış ve ailesi tarafından manastıra gönderilmiştir. Oğlu Anthony’i burada dünyaya getiren genç kız, oğlunun 3 yaşındayken manastır tarafından bir aileye evlatlık vermesiyle tam 50 sene sürecek bir özlemle baş başa kalır. Öykünün bu noktasında ise gazeteci Martin devreye girer. Mesleki bir boşlukta olan Martin, artık yaşlı bir kadın olan Philomena’nın hikâyesini kendisi için fazla “insani” bulsa da, onunla Amerika’da Anthony’i aramak içinyola koyulur. Gerçek bir yaşam öyküsünden ve Martin Sixsmith’in “The Lost Child of Philomena Lee” kitabından uyarlanan yapım, yönetmen Stephen Frears’in klişelere başvurmadan sadece öyküye odaklanmasıyla oldukça güçlü bir film olarak karşımıza çıkıyor. Başrol oyuncusu Judi Dench’in tartışmasız “mükemmel” oyunculuğuyla daha da güçlenen film, birçok festivalde hem kendisine hem de yönetmenine ödüller getirirken, bizleri de “umut” üzerine düşünmeye çağırıyor.