Bu ayın röportaj görevi için uzun bir süredir yapmayı planladığımız Kenar Mahalle Manifesto (2017) belgesel filminin yönetmeni olan Egemen Özcan ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. İyi okumalar. 🙂
- Egemen, sinemayla nasıl buluştuğundan bize bahseder misin?
Ben çocukken -90 kuşağının da çok iyi bileceği gibi- “Star TV Parliament Sinema Kulübü” isimli daha çok geceleri yayınlanan bir film kuşağı vardı. Henüz internet de ortalarda olmadığı için filmlere yegâne biletim bu oluyordu. Gerçekten de o dönemlerde televizyonculuğun -özellikle yayınlanan filmlerin kalitesi açısından- zirve dönemleri diyebilirim kendi adıma. Matrix (1999)’ten tutun The Thing (1982)’e, Scarface (1983)’den, Natural Born Killers (1994)’a kadar hepsini evdeki küçük televizyondan izledim. Ertesi gün izlediğim filmleri izleyemeyen arkadaşlarıma anlatırdım. Belli bir süre sonra filmleri izleseler bile bir de benden dinlemek için insanların etrafımı sardıklarını fark ettim. Yani bir nevi filmleri onlar için yeniden canlandırıyor gibiydim. Sinemanın gücü ile ilgili ilk fark ettiğim şeyler bu dönemde gizlidir. İnsanlar etrafınızı sarıp size dikkat kesiliyorlar ama siz dans etmiyorsunuz, ne bileyim iskambil kâğıdıyla şov falan yapmıyorsunuz. Sizin etrafınızı o kadar heyecanla sarmaları için aslında pek bir neden yok gibi dursa da ortada kelimeler var ve kelimelerin tetiklediği zihindeki görüntüler… Aslında siz çekilmiş bir filmi başkalarının kafalarında yeniden çekiyorsunuz. Fark ettiğim şey sinemanın bu yarı büyülü gücü oldu. Arkadaşlarıma yaptığım bu film anlatımlarım aslında ilk yönetmenlik tecrübemdir.
Buna ek olarak, babamın kitap okuma alışkanlığının olması da dünya edebiyatındaki önemli romanlar ve öykülerle çok küçükken tanışma fırsatını sundu bana. Hikâye anlatı yapılarını çözmem çok zamanımı almadı. Bu yüzden sonrasında büyüdükçe film koleksiyonumu genişletip görsel anlatı unsurlarını da repertuarıma katınca, sonrasında bu işlerle uğraşan herkesin sorduğu ortak şu soru ortaya çıktı; ‘Neden ben de bir şeyler yazıp çekmiyorum?’
2. Yönetmenliğini yaptığın ve senaryosunu yazdığın Manifest Kenar Mahalle Manifesto’dan bahsedelim. Filmin ilham kaynağı nedir? Neden bu konuyu seçtin?
Belgesele konu olan mahallede büyüdüm. Orada neredeyse her gün öylesine farklı, garip ve sinematik şeyler yaşanırdı ki, içlerinden yalnızca birkaç tanesini bile ele alsan beş sezonluk dizi, on uzun metraj çıkar yani o derece. Ben de çocukluğumdan beri bu hikâyeleri anlatmak, ölümsüzleştirmek istiyordum. Kenar Mahalle Manifesto, tüm bu arzunun hayata geçmiş hâli oldu.
3. Mahalle kültürünü yaşatmaya çalışan gençlerin hikâyesi nasıl ortaya çıktı? Bu gençlerin mahallelerini sahiplenme ve birbirlerine yardımlaşma çabaları filmde nasıl yansıtıldı?
Mahalle kültürü dediğimiz şey bence hâlâ belirsiz bir kavram. Çünkü mahalle kültürü denilince benim gözlemlediğim iki ayrı uç geliyor insanların aklına: ilkinde içinde tonton bakkal amcaların olduğu, güler yüzlü komşu teyzelerle çevrili, herkesin birbirine selam verdiği, kapı önünde oturan Polyanna’ların mahallesi. Diğeri de bunun tam tersi; kimsenin güvende olmadığı, tekinsiz yerler. Benim avantajım bunların her ikisinden de parçalar taşıyan bir yerde büyümekti. Yani gerçek hayatın akışına daha yakın bir portreydi karşımdaki. Hayatın kendisi gibi iyilik ve kötülük, dürüstlük ve oyunbozanlık bir arada, bu yüzden de oldukça sinematik bir büyüme deneyimiydi zaten. Belgeselde de biz bu görüşe sadık kalarak olabildiğince objektif yaklaştık. Yaklaşık bir hafta boyunca mahalledeki gençlerle zaman geçirdik ve gerçek hayattan tek farklı yanı kameramızın hep açık olmasıydı. Kendi sinema görüşümü de ifade eden bu gerçekçi yaklaşım ile gerçeğin bir kaydıydı elimizdeki. Hatalarıyla, sevaplarıyla, günahlarıyla mahalledeki insan faktörünü, tek başınayken sisteme karşı bir yem olarak korumasız duran insanın, bir araya gelip nasıl güçlendiğini, sisteme yem olmamak için nasıl direndiğini ortaya koyduk.
Bu yüzden mahalle kültürü dediğimiz şeyin denklemini şöyle kurabilirim; yaptığın eylemlerle iyi yönde ya da kötü yönde bir saygı kazan, böylece asla yalnız kalmayacaksın. Yalnız kalmazsan yenilmezsin. Mahalle kültürü bireyselliği dışlar. Belgeselimizde bu bir arada olma/durma durumu çok üzerinde durduğumuz bir kavram.
4. Filmin yapımcısı veya yönetmeni olarak, bu konuya olan kişisel bağlantın nedir? Bu projeyi hayata geçirme kararında seni etkileyen faktörler nelerdi?
Hip-hop/rap kültüründe doğduğun mahalleyi temsil etmek (represent) gibi bir kavram vardır. Örneğin; ünlü rapçiler hep kendi mahalleleriyle anılırlar. O mahallenin kendilerini, müziklerini, sözlerini oluşturduğunu ifade ederler ve bununla gurur duyarlar. Benim de kişisel bağlantım bu görüş ile ifade edilebilir. Ben mahallemi; bana hayal gücümü, kendi iç ve dışsal çatışmalarımı, sahip olduğum değerleri veren neredeyse canlı bir varlık olarak görüyorum. Sinemamızdaki önemli yönetmenlerin güçlü hikâyelerin taşraya dönerek bulunacağı fikrine sahip olması gibi benim taşram da mahallem. Hatta taşra dediğimiz yerlere göre bazı avantajları olduğunu da söylemeliyim. Çünkü taşra dediğinizde merkezden tam olarak bir kopukluktan bahsedersiniz, mahallede ise belli belirsiz de olsa merkez ile bir temas hâlâ mevcuttur ve bu temas daha güçlü çatışmaları içinde barındırır.
Bu duruma şöyle bir örnek vermek yerinde olacaktır: belgeselimiz Eskişehir’deki bir kenar mahallede geçmekte; ülkemizde Eskişehir denilince akla hep bir Avrupa kenti, öğrenci şehri imajı gelmektedir. Nereden baktığınıza göre değişir bu. Eğer şehir merkezinden bakarsanız çok doğru ama bir taraftan da çok değil birkaç sokak, birkaç cadde geçerseniz orada buzdağının görünmeyen yüzü kendini gösterir. Bir şehri dürüst bir şekilde ele alacaksak, bu mantıkla neredeyse yok sayılan o insanların hikâyeleri de oyuna dahil değil midir? Onların ne düşündükleri, ne savaşlar verdikleri, hayalleri her zaman daha çok ilgimi çekmiştir bireysel olarak. Çünkü her zaman daha gerçek dertler olarak gelmiştir bana.
Son olarak şunu eklemek isterim: bireyin yabancı ve yalnız doğasını daha kolay ve ucuz yoldan ortaya çıkarmak amacıyla filmleri taşraya sıkıştıran ve taşra hakkında ne yaşanmışlıklara ne de herhangi bir fikre sahip olan sinemacılar gibi mahalle imajını ve fikriyatını bilerek ya da bilinçsiz bir şekilde yozlaştıran yönetmenler de vardır ve olacaktır. Ancak benim onlara en büyük eleştirim, zaten suçlarla dolu bir evrende ince bir çizgide yürüyen gençlere daha çok vurarak, kırarak başarılı olunacağı mesajının verilmesi, şiddetin bu yolla yüceltilmesi zaten doğru bir rol model bulma problemi yaşayan gençlere yapılacak büyük bir kötülüktür. Bir yönetmen toplumuna karşı sorumlu bir insan olmalıdır düşüncesindeyim. Özetle; mahalledeki bir karakterin aklını kullanarak basit de olsa bir şeyler başarmasını, salt silahı ve kaba kuvveti kullanarak zirveye çıkmasına yeğlerim.
5. Filmin ana karakterleri kimler? Onlarla çalışmak nasıl bir deneyimdi? Hikâyelerini paylaşma konusunda nasıl bir açıklık gösterdiler?
Belgesele konu olan ekibin sözü en çok geçen ve dinlenen kişi olan Mehmet, benim çocukluk arkadaşım. Bu yüzden ona aklımdan geçenleri anlattığımda elinden gelen tüm açıklığı bana göstermesi zor olmadı.
6. Filmin finansman sorununu nasıl çözdün?
Filmin finansmanı bir arkadaş grubunun bir arada eğlenerek vakit geçirmek için ihtiyacı olan şeylerin temin edilmesi kadardı, fazlası değil.
7. Film, birçok festivalde gösterildi ve ödüller kazandı. Bu başarıların arkasındaki hikâyeyi bizimle paylaşabilir misin?
Tüm bunları özetleyecek bir anıya sahibim. Belgeselimiz Van İpekyolu Film Festivalinde ödüle layık görüldüğünde, jüri üyelerinden değerli belgeselci büyüğümüz Enis Rıza, eğer yaşasaydı şair Ece Ayhan’ın belgeselimizi çok beğeneceğinden ve belgeselimizin gerçekçi estetiğinin sinemamızda daha çok yer almasını hep istediğinden bahsetmişti. Ece Ayhan gibi şiirimizde yüksek çıtaları temsil eden bir kişiden alınacak olası övgüleri hissetmek bile önemli motivasyonlar sağlıyor insana.
8. Mahallede çekim yapmak her zaman zorlu olabilir. Çekim sürecinde yaşanan ilginç anılarını ya da varsa zorlukları paylaşabilir misin?
Buna bir röportaj için oldukça uzun sayılabilecek bir cevap verebilirdim ama tahmin edilebilecek bütün zorlukları yaşadık diye kestirip atabilirim. Ama şunu da eklemek isterim; ne kadar zorluk yaşadıysak ardından o kadar da güzel şeyler yaşadık.
9. Mahalle X adında bir dizi projen var. 7 bölümü yayınlandı. Nasıl geri dönüşler aldın? Belgesel filmin de mahalle üzerineydi. Bunun üzerinde durmanda kişisel bir sebep var mı yoksa tamamen tesadüf mü?
Mahalle X dizisi Mahalle Üçlemesi adını verdiğim ve son ayağı eksik olan üçlemenin ikinci ayağı, bu yüzden Kenar Mahalle Manifesto ile organik bir bağa sahip. Üçlemeyi şu şekilde tasarladım: ilk proje bir belgesel, ikinci proje bir yarı belgesel-yarı kurmaca, son proje ise tamamen bir kurmaca olacak. Mahalle temasının etrafını gerçek ve kurmaca estetiği arasında gezmek istedim.
Kenar Mahalle Manifesto’da gözüken mahalledeki ekibin çoğu dizi çekimlerinde de yer aldı. Çünkü o ekiple öyle bir sinerji yakalamıştık ki, ne konuşsak, ne tasarlasak kendiliğinden çalışan bir sahne geçiyordu elimize. Bu sinerjinin boşa gitmesi bir sinemacının en son isteyeceği şeydir. Bu yüzden bizde üstüne gittikçe gittik ve elimizde yedi bölümü de tamamlanmış bir dizi çıktı. Çoğu insan neredeyse sıfır bütçeyle bir dizinin çekilemeyeceğine o kadar inanmış durumda ki, ben Mahalle X’ten bahsettiğimde hâlâ daha tasarım aşamasında sanan oluyor. “Hayır, bölümleri yazdık, çektik, dizi hazır.” dediğimizde de büyük şaşkınlığa uğruyorlar. Bunu böyle ifade etmek ne kadar kolay olsa da; neredeyse iki yıl süren ve içinde anksiyeteler, kabuslar, kavgalar, dövüşler, sevinçler, mücadeleler ile tam bir kan, ter, gözyaşı sürecinin ardından yapabiliyorsunuz sadece. Ama geriye dönüp baktığımda her şeyden bağımsız olarak o dönemin neredeyse bir okul gibi olduğunu görmek inanılmaz bir deneyim sağlıyor. Sadece bir sinema okulu da değil ayrıca bir hayat okulu gibi birçok sınav verildi ve nihayetinde projeyi bitirdiğimize göre birçoğundan başarıyla geçmiş olduk. Projenin bize getirebileceği maddi karşılıktan önce hep beraber ortak bir şeye inanıp o uğurda mücadele etmek ve bu süreçte hayat okulu sınavlarından geçmek ekipteki ve çevredeki tüm dostlarla konuştuğumda bir numaralı kazanç olarak kabul ettiğimiz bir şey.
Başta ailem olmak üzere, sinema konusunda en başından beri yol arkadaşım olan, projenin müziklerinden tutun da yer yer görsel efektlerine kadar eli değen, bunlar da yetmezmiş gibi oyuncu olarak da diziye değer katan yetenekli dostum Cannur Daşkıran’ı; aynı şekilde oyunculuk ve başka birçok alanda her zaman destek olan Kadir Karmuş abimizi ve diziye çok güzel bir jenerik kazandıran, afiş ile görsel tasarım gerektiren her dokunuşla ayrıca kurgu konusunda da bizimle yol yürüyen dostum Hakan Şanlı’yı, tiyatrocu büyüğümüz ve en zor şartlarda gençlere taş çıkaran performansıyla Latif Tiftikçi abimi, mahalledeki kardeşlerimden Mehmet Tunca’yı (nam-ı diğer Arap Mehmet’i) ve daha sayamadığım –buraya sığmayacak kadar fazla- birçok abimiz ve kardeşimiz var. Bu kısım çok klasik bir teşekkürler bölümü oldu ama nerede olursa olsun onların haklarını teslim etmem gerekiyor.
Mahalledeki neredeyse herkes bir şekilde destek verdi. Kimi evini, bahçesini açtı. Kimi arabasını, dükkanını kullandırdı. Kimisi oyunculuğa soyundu kimisi gelip setin kurulmasına yardım etti. Yani dışarıdan bakıldığında pek çoğu için bir sanatsal süreçle özdeşleştiremeyeceğiniz insanlar, doğru bir yaklaşımla resmen koca mahalleyi bir film platosuna çevirdiler benim için.
10. Mahalle X, uzun metraja dönecek mi? Bu süreçleri planladın mı?
Tamamen bağımsız bir kafanın ürünü olduğundan ara ara tüm bölümleri uzun metraj olacak şekilde kurgulamayı ve ilk uzun metrajımı da aradan çıkarmayı düşünmüyor değilim. 🙂
11. Egemen Özcan olarak gelecekteki projelerinizde neleri ele almayı planlıyorsun? Yeni hikâyeler ve konular üzerinde düşündüğün şeyler var mı?
Üçlemenin son ayağı dediğim kurmaca ile ilgili ara ara notlar alıyorum. Üçlemeyi bitirdiğimde kendimle ilgili de bir sekansı kapatmış olacağım çünkü. Bir insan hayatında bazı sekansları açıp bazılarını kapatmalı ki, yolculuğu hakkında bir fikre sahip olabilsin.
12. Peki kariyerinde bağımsız sinema yapan bir yönetmen mi olmayı hedefliyorsun yoksa büyük yapım şirketleriyle de çalışmayı düşünüyor musun?
Şimdiye kadar olan mahalle temalı projelerim; herhangi bir ticari, üretim-tüketim çemberine sokmak istemediğim, tamamen bağımsız bir ruhla ve kişisel arzuların ışığında ortaya çıkan filmlerdi. Bunun da sebepleri bu konuların sadece ve sadece benim iç dünyamla alakalı, herhangi bir üçüncü faktörün giremeyeceği, eğer girerse sanki tüm büyünün bozulacağı tarzında yarı gerçek-üstü bir fikre dayanıyor olmasıydı. Belki de psikolojik bir öncelik olarak bağımsız bir sinemacı olmayı deneyimlemek istiyordum. Geldiğim noktada bunu başardığımı düşünüyorum. Bağımsız bir sinemacının pişebileceği tüm sinema noktalarında bulundum. Amiyâne tabirle bu işin tozunu yuttum. Şimdi elbet bir sonraki aşamaya geçmek istiyorum. Bu da bütçeleri belirlenmiş, tüm süreçleri iyi tasarlanmış yapımlarda yönetmen ya da senarist olarak yer almak olacaktır.
13. İnsanlar Kenar Mahalle Manifesto’yu mutlaka merak edecekler ve izlemek isteyeceklerdir. Online olarak izlemek mümkün olacak mı?
Belgesel film projem, festival süreci dışında herhangi bir yerde açık olarak yayınlanmadı. O yüzden fragmanı dışında açık bir link veremiyorum şu anda. Ancak bazı süreçler gelişiyor ve değişiyor. Umuyorum ki yakın süreçte izlemek isteyenlerle buluşacaktır.
*Fragmanlara buradan ulaşabilirsiniz.
https://vimeo.com/413144429?share=copy
https://www.youtube.com/watch?v=IDs98-RQ1Co&feature=youtu.be
14. Peki Mahalle X, uzun metraj filme dönüştüğünde nerelerde yayınlamayı düşünüyorsun? Buradan bağımsız film yapan bir sinemacı olarak seni desteklemeni istediğin kişilere söylemek istediğin bir mesaj var mı?
Aslında şöyle ifade edebilirim. Dizi hâliyle ya da uzun metraja çevrilmiş hâliyle, şu anda olduğu gibi ya da çeşitli yerleri re-prodüksiyon edilerek güçlendirilmiş şekilde elimizde yarı belgesel yarı kurmaca, gizem ve gerilim öğelerini barındıran bir mahalle operası var. En doğru platform nedir, tıpkı üretim sürecinde olduğu gibi daha underground gösterim stratejileri mi belirlenmelidir, tam olarak bunu belirleyip ona göre hareket edeceğim (MahalleX’e space-opera teriminden ödünç bir şekilde mahalle operası demeyi seviyorum.)
Elbette benzer görüşleri paylaştığımız, bağımsız projelerin önemini ve değerini bilen, vizyonlu kişilerle işbirliği yapmaya her zaman açığım. Özellikle ülkemizdeki ısmarlama-uyarlama içerik bolluğunu göz önüne alınca bizim gibi kendine has bağımsız sinematik yaklaşımların daha değerli olduğunu şahsım adına düşünmekteyim.
Egemen, bana zaman ayırdığın için çok teşekkür ederim.