“What”s Eating Gilbert Grape” adlı 1993-ABD yapımı bu film, Lasse Hallstorm yönetmenliğinde çekilmiştir ve filmde Johnny Depp, Leonardo DiCaprio ve Juliette Lewis gibi isimler yer alır. Sade bir kasabada yaşayan Grape ailesinin günlük hayatı, kendi aralarında ve ev dışındaki ilişkileri Gilbert adlı karaktere odaklanarak anlatılmaktadır. 18 yaşına girmek üzere olan zihinsel engelli Arnie, abisi Gilbert, evin büyük kızı Amy, 15 yaşındaki Ellen ve obez bir anne ailenin fertlerini oluşturur. Gilbert” ın babası 17 yıl önce kendini asmış, abisi ise bir süre sonra evi terketmiştir.
Film üzerine söylenebilecek pek çok şey var. Ancak benim özellikle dikkatimi çeken şey yönetmenin sıkıntılı zamanlar geçirmiş ve hala da geçirmekte olan bu ailenin hikayesini anlatırken kullandığı samimi dil. çünkü bu dil bana aile içindeki bireylerin birbirlerine karşı duydukları sevgi ve saygının ne kadar değerli olduğunu ve böyle bir ailenin sevmek, affetmek, sorunlarla başa çıkabilmek ve fedakarlık gibi insan karakterinin sahip olabileceği erdemlerin öğrenilmesi için önemli bir mekan olabileceğini gösterdi. örneğin engelli kardeşine düşkün olan Gilbert, zaman zaman ondan kurtulmak istiyor ya da annesinin şişmanlığından utanıyor olsa da, onları bu duygularını bastıracak kadar çok seviyor ve onları korumak için elinden geleni yapıyor. Sevdiğin insanların iyiliğini istemek ve kendini onlara adayacak kadar çok sevmek… Evet, Gilbert için kesinlikle bunu söyleyebilirim.
Kimi zaman baş belası olan bir kardeşle uğraşmanın ne demek olduğunu ben de bilirim aslında. Yapmasını istemediğin şeyleri yapar, yapmasını istediğin şeyleri ise yapmaz. Bazen kedi ve köpek gibi birbirinize girersiniz. Birkaç dakika sonra ise hiç bir şey olmamış gibi davranırsınız. Eğer içinde sevgi varsa, ailede yaşanan tüm tartışmalar böyle biter. Bir süre sonra büyük küçük bütün sorunlar tatlıya bağlanır, unutulur. Sorumluluklar ise aile içinde insanları birbirine bağlayan ve sorunların üstesinden gelmelerine yardımcı olan zorunluluklardır. Grape ailesi sıkıntılarla dolu bir geçmişe ve ağır sorumluluklara sahip çıkan bireylerden oluşmaktadır, ve bu aile tablosu seyircinin damağında hoş bir tat bırakır.
Peki ya onların sorumluluk almak ve sevmek konusundaki bu cesareti bizler için neden her zaman mümkün olamıyor? Film bittiğinde beni en çok düşündüren bu oldu. Mesela 17 yıl önce ölen kocası yüzünden yas tutan ve 7 yıldır evden dışarı çıkmadan sürekli yemek yiyerek giderek şişmanlayan annelerine karşı duydukları sevgi ve bağlılık nasıl korunuyor? Eğer televizyonlarında şişman insanların zayıflamaları ve “ideal beden”e ulaşmaları için sürekli yayınlanan diyet listeleri, zayıflama teknikleri, reklamlar ve programlar izlemek zorunda kalsalardı, küçük Ellen okulda şişmanlığı bir “hastalık” olarak öğrenseydi, sürekli çevrelerindeki insanların bakışlarıyla taciz edilselerdi annelerine karşı duydukları sevgi değişir miydi? Cesaretleri kırılır mıydı? Ne yiyeceğimize, ne giyeceğimize, nasıl bir hayat yaşamamız, nasıl bir bedene sahip olmamız gerektiğine ne zamandır başkaları karar veriyor? Bu kuralları kim koyuyor? Dışarıdan hayatımıza ve düşüncelerimize bu kadar çok müdahale varken ve bu müdahalelere kendimizi bu kadar açmışken sevmek zor değil mi?
Hepiniz evinden vinçle çıkarılan insanların haberlerinden birine denk gelmişsinizdir herhalde. Bu haberleri komik bulanlara ya da ibretlik(!) olarak değerlendirenlere de rastlamışsınızdır. “Standartlara” uygun değilseniz ölmek de yaşamak kadar zordur vesselam (Hele bu devirde!). Film de bu bağlamda çok anlamlı ve duygusal bir finalle bitiyor. Bir sahnede Grape ailesinin biricik anneleri müstakil ahşap evlerinin üst kata uzanan merdivenini gıcırdata gıcırdata çıkıyor ve kendisi için hazırlanan yatağa yatıyor ve bir daha uyanmıyor. Gilbert bir ölünün toprağa gömülmeden önce uyulması gereken prosedürler gereği bir kaç kişi tarafından daha görülmesi gerektiğini ve bu kişilerin annesinin şişman bedeni hakkında nasıl şakalar yapacağını biliyor ve bu yüzden annesinin ölü bedenini evin içinde bırakarak evi ateşe veriyor. “Alay konusu değil o, alay konusu olmasına izin vermeyeceğim…” Kimbilir içinde bulunduğumuz dar alandan ve kısır düşüncelerden kurtulabilir, içimizdeki güzellikleri koruyabilir ve cesaretimizi toplayabilirsek biz de Gilbert gibi sevdiğimiz insanlara sahip çıkabilir ve onları ne olursa olsun her zaman koruyabiliriz.