”Beyin olanca gücüyle ilerlerken, cinsel sistemlerin korkunç etkinliği daha uykuda olduğu için çocukluk, hayatımız boyunca özlemle geri dönüp baktığımız masumiyet ve mutluluk dönemi, hayatın cennetidir, kayıp cennet.” Arthur Schopenhauer
Gaspar Noe’nun kısa filmi Carne ve uzun metrajı Seul contre tous’da editörlük yaparak sinemaya adım atan, aynı zamanda Noe’nun eşi olan Lucile Hadzihalilovic’in yönettiği ilk uzun metraj film Innocence, isminde olduğu gibi farklı bir masumiyet tasviriyle karşımıza çıkıyor. Ergenlik çağına gelmemiş küçük kız çocukların tabut içerisinde geldiği ve kendi içerisinde ayrıldığı, başta bale olmak üzere çeşitli dallardan derslerle aralarında hiçbir erkek olmadan eğitim gördüğü uçsuz bucaksız orman içerisinde bırakıyor izleyiciyi film… Yer yer anımsattığı Alice Harikalar Diyarında ve Picnic at Hanging Rock ile masalsı bir atmosferin buram buram izlerini taşıyan film, Iris üzerinden kaçış ve kalmak arasındaki çizgide gidip geliyor. Frank Wedekind’in kısa hikayesinden senaryolaştırılan ve 24. İstanbul Film Festivali’nden FIPRESCI ödülüyle dönen bu yapım, ileride adını çok sık duyacağımız bir sinemacıdan gelen ilk ayak sesleri.