10 milyondan fazla sinemaseveri aynı çatı altında buluşturan sinema platformu MUBI, ekim ayı programını açıkladı.
Büyük usta Metin Erksan’ın Necati Cumalı’nın öyküsünden uyarladığı Susuz Yaz, 1964’te Berlinale’de Altın Ayı kazanmış ve sinema tarihimizde uluslararası festivallerde büyük bir ödül kazanan ilk film olmuştu. Erol Taş, Hülya Koçyiğit ve Ulvi Doğan’ın başrolleri paylaştığı bu zamansız klasik, arazilerindeki suyun geçiş yeri yüzünden karşı karşıya gelen iki kardeşin hınçla, hasetle, ihanetle örülü öyküsünü anlatırken toplumcu gerçekçi sinema ekolünün en güçlü örneklerinden birini sunuyor. Erksan’ın sansür mekanizmalarına karşı da büyük mücadele verdiği filmi, Martin Scorsese‘nin Dünya Sineması Projesi kapsamında yenilenmiş kopyasıyla 29 Ekim’den itibaren MUBI’de seyirciyle buluşuyor.
Programda yer alan diğer filmler ise şu şekilde…
Cryptozoo (Dash Shaw, 2021)
60’lı yıllarda San Francisco’da, mitolojik varlıkların yaşadığı özel bir hayvanat bahçesinde geçen bu çılgın hikaye, rüyaları yiyerek yok eden bir yaratığın kaçışıyla başlıyor. Berlinale ve Sundance’ten ödülle dönen bu cesur film, çizim tekniği, hayal gücü ve zihni zorlayan olay örgüsüyle, yetişkinler için animasyonun ne olduğunu yeniden tanımlıyor.
Anılar ve İtiraflar (Visita, Ou Memórias E Confissões) (Manoel de Oliveira, 1982)
Portekiz sinemasının büyük ustası Manoel de Oliveira için mahrem bir günce niteliği taşıyan bu özel film, yönetmenin ölümünden yıllar sonra, 2015 yılında seyirci karşısına çıkabilmişti. Oliveira’nın kendi anılarından, yıllarını geçirdiği evden, sinemadan ve mimariden bahsettiği bu kişisel film, Yeniden Keşif Seçkisi kapsamında gösteriliyor.
Sari, Siyam, Kanocular Ve Ev Sahibi (Esme Madra, 2020)
Çoğunluk ve Nefesim Kesilene Kadar gibi yapımların başarılı oyuncusu Esme Madra, yönetmen koltuğuna oturduğu dördüncü kısa filminde, geniş bir arazide tek başına yaşayan bir kadının eve gelen misafirleriyle kurduğu gelgitli ilişkiyi anlatıyor. Şebnem Hassanisoughi, Öner Erkan ve Ulaş Tuna Astepe gibi isimlerin başrolde olduğu dikkat çekici bir kısa film.
İnsan Sesi (La Voz Humana) (Pedro Almodóvar, 2020)
Pedro Almodóvar ve Tilda Swinton’ı buluşturan bu 30 dakikalık özel proje, Fransız sürrealist Jean Cocteau’nun aynı adlı metninin serbest bir uyarlaması. Almodóvar, ilk kez İngilizce bir film çekse de kendi sinemasından ödün vermiyor. İmzası olan set tasarımları ve renklerle, terk edilmiş bir kadının zaman algısını, aşk acısını ve yas duygusunu anlatıyor.
Bağlar (Lacci) (Daniele Luchetti, 2020)
İtalya’nın en önemli edebiyatçılarından Domenico Starnone’nin Türkçeye de çevrilen romanının uyarlaması, bir ailenin farklı üyelerinin perspektifinden bir türlü kestirilip atılamayan bağları, yıllar ilerledikçe zehir yaymaya başlayan bir evliliğin farklı evrelerini anlatıyor. Venedik’ten ödülle dönen Bağlar’da Alba Rohrwacher başrolde.
High Life (Claire Denis, 2018)
Uzay yolculuğu, bilim kurgu, korku. Tüm bu kelimeleri Fransız usta Claire Denis’nin sinemasıyla çok sık birlikte anmayız. Denis, Robert Pattinson ve Juliette Binoche’u başrole yerleştirdiği bu gizemli öyküde, uzay boşluğunda varoluşsal kriz halindeki insanları resmediyor. Yaşadığımız duygusal açmazların yeryüzünde de fezada da aynı olduğunu hatırlatıyor.
Kaygı (Ceylan Özgün Özçelik, 2017)
Ceylan Özgün Özçelik’in 2017’de Berlinale’de prömiyerini yapan filmi, ana karakteri aracılığıyla yakın geçmişimizin travmalarıyla yüzleşmek için özgün bir yol buluyor. Bugünü ve yakın geleceği temsil eden, totaliter, distopik bir İstanbul’da, geçmişe dair travmalarını bastıran bir kadının hafızasının duvarlarında çatlaklar açıyor.
Bal Ülkesi (Medena Zemja) (Tamara Kotevska, Ljubomir Stefanov, 2019)
En İyi Belgesel dalında Oscar adayı olan, sayısız ödül kazanan Bal Ülkesi, Balkanlar’ın sarp dağlarında terk edilmiş bir köyde arıcılık yapan Hatice Muratova’nın yaşamına konuk ediyor bizi. Arılarla konuşan, onlara şarkılar söyleyen Muratova, hem doğanın çetin koşullarına hem de onun arılarını bir kâr aracı olarak kullanmak isteyenlere karşı direniyor.
Aidiyet (Burak Çevik, 2019)
Klasik anlatı sinemasını kıran cesur denemeleriyle tanınan genç yönetmen Burak Çevik’in ikinci uzun metrajı, birbirinden farklı estetiklere sahip iki bölümle, seyirciye meydan okuyan çetin bir bulmaca yaratıyor. Öykünün ilk yarısı, bir cinayeti polis sorgu kayıtları eşliğinde anlatırken ikinci yarısı cinayeti planlayan çiftin tanıştığı geceye odaklanıyor.
Sıçan Avcısı (Ratcather) (Lynne Ramsay, 1999)
“Kevin Hakkında Konuşmalıyız” ve “Hiçbir Zaman Burada Değildin” ile günümüzün en önemli isimlerinden birine dönüşen İskoç yönetmen Lynne Ramsay’nin ilk uzun metrajı, 70’lerde İskoçya’nın kenar mahallelerinde dolanan bir çocuğun aracılığıyla, Britanya’da büyümeye dair sert, tavizsiz bir anlatı kuruyor.
Gonzo: Dr. Hunter S. Thompson’ın Yaşamı (Gonzo: The Life And Work Of Dr. Hunter S. Thompson) (Alex Gibney, 2008)
Gonzo gazeteciliğinin yaratıcısı, bir karşı-kültür ikonu. Hunter S. Thompson. Oscarlı yönetmen Alex Gibney, Terry Gilliam imzalı Vegas’ta Korku ve Nefret’in de merkezinde yer alan bu efsanevi figürün yaşamını portreliyor. Thompson’ın 2005’teki intiharından sonra çekilen belgesel, Amerikan tarihine dair bir belge niteliği taşıyor.
Mekânlar ve Yüzler (Visages, Villages) (Agnès Varda ve JR, 2019)
Büyük usta Agnès Varda’nın ölümünden birkaç yıl önce, dünyaca ünlü sokak sanatçısı JR ile birlikte çektiği bu belgesel, Varda’nın tüm kariyerine yayılan o şefkatli, bilgece, anlattığı insanlara değer veren bakışı sonuna kadar hissettiriyor. Fransız taşrasında fotoğrafların gücü, dostluğun önemi ve hafıza üzerine neşesi bol, şiirsel bir yolculuk.
Karanlık Öyküler: Bir Zeki Demirkubuz Retrospektifi
Sinemamızın en önemli hikaye anlatıcılarından birinin 11 filmden oluşan sinemasal yolculuğunun tamamına tanıklık edeceğimiz retrospektif, ekim ayından itibaren her çarşamba MUBI Türkiye’de sinemaseverlerle buluşuyor.
Zeki Demirkubuz’un yirmi yılı aşkın yönetmenlik kariyeri, 1994’te imza attığı “C Blok” ile başlıyor. Sinemamıza en unutulmaz öykülerinden birini armağan ettiği, dokuz yıl arayla birbirini tamamlayan “Masumiyet” ve “Kader” gibi başyapıtların yanı sıra, “Karanlık Üstüne Öyküler” adını verdiği üçlemesiyle ve edebiyattan aldığı ilhamı doruk noktasına çıkaran, Dostoyevski uyarlaması “Yeraltı” gibi filmleriyle devam ediyor.
Jacques Demy’ye Yakın Plan
Agnès Varda’nın belgeselleriyle yakından tanıma fırsatı bulduğumuz Jacques Demy, müzikal türünün en yaratıcı örneklerinden birkaçına imza atmış, üslubuyla sinema tarihinde iz bırakmış bir yönetmen.
Demy’nin “müziksiz müzikal” olarak tanımladığı çıkış filmi “Lola“, sinemanın erken dönem ustalarından Max Ophüls ve Josef von Sternberg’e göndermelerle, genç bir kabare dansçısını anlatıyor. Cannes’da Altın Palmiye kazanan, 5 dalda Oscar adayı Cherbourg Şemsiyeleri ise savaş nedeniyle sevdiği adamdan ayrılmak zorunda kalan bir kadının portresini, rengarenk bir dünyanın içinde, emsalsiz bir müzikal tekniğiyle çiziyor.
Cafer Penahi Sinemasına Bir Bakış
İran rejimi tarafından film çekmesi yasaklanmasına karşın yıllardır sinema yapmanın yaratıcı yollarını bulan Cafer Penahi’nin imzasını taşıyan üç film, usta yönetmenin hayli zengin sinemasının farklı yönlerini temsil ediyor.
Tahran sokaklarına ve 90’lı yılların İran toplumuna 7 yaşındaki bir çocuğun gözünden bakan Beyaz Balon, sürekli baskılanarak eve kapatılmak istenen bir yönetmenin portresini sunan Perde; ve Penahi’nin belgesel sinemayı hayata doğrudan müdahale eden bir eylem şekli olarak gören, şarkı söylemesi ailesi tarafından engellenen genç bir kadını ziyaret ettiği kısa filmi Hidden.