Arif (Erdal Beşikçioğlu), ilk romanını tamamlamaya çalışan ama kadınları anlamakta ve anlatmakta hep bir adım geride kalan bir yazardır. Hayatındaki duygusal eksiklik, sevgilisinin hayatından çekilmesiyle daha da derinleşir. Tam da kelimelerin kifayetsizleştiği bir anda karşısına Müzeyyen (Sezin Akbaşoğulları) çıkar. Beklenmedik, sarsıcı ve belirsizliğiyle büyüleyici bir kadın.
Müzeyyen, bağımsızlığına sıkı sıkıya bağlı, sezgileriyle hareket eden, alışılmış kadın temsillerinin dışında duran bir karakterdir. Arif’in tanıdığı ya da yazmaya çalıştığı hiçbir kadına benzemez; onunla birlikte Arif’in aşk anlayışı yerle bir olur. Film, etkileyici görüntü kompozisyonları, karakterlerin iç seslerini duyuran anlatımı ve yoğun duygulara yaslanan sahneleriyle edebi bir tını taşır. Mizahın ince kırıntılarıyla dengelenen bu atmosfer, izleyiciyi yalın ama sarsıcı bir aşk anlatısının içine çeker.
Her edebi metnin merkezinde bir eksiklik vardır; yazarın ne kadar çabalarsa çabalasın tamamlayamadığı, kelimelerin sürekli dönüp dolaşıp içine düştüğü bir boşluk. Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, tam da bu eksiklik üzerine kurulmuş bir filmdir. Bir cümleyi sonlandırmakta zorlanan bir yazarla, hiçbir cümlenin içine sığamayacak bir kadının karşılaşmasıdır bu.
İlhami Algör’ün aynı isimli romanından uyarlanan yapım, Altın Portakal En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü’nü almıştır.