Görsel: Luna Pictures, Kavur
Ömer Kavur, modern Türk sinemasının mihenk taşlarından olan yönetmenlerden biridir. Birçok sinemasever ve eleştirmen tarafından kendi jenerasyonunun en çağdaş yönetmenlerinden biri olarak gösterilir. 1944 yılında Ankara’da dünyaya gelen Kavur, eğitimini Paris Cinémathèque Française’de sinema üzerine almıştır. Eğitimi boyunca Pabst, Lang ve Antonioni’den etkilenmiş ve onların işleri üzerine yoğunlaşmıştır. Reklam ve televizyon belgeselleri ile başlayan kariyerine, 1974 ve sonrasındaki on iki uzun metraj film ile devam etmiştir.
Kavur’un özgün senaryolara ve edebi uyarlamalara yer verdiği çok yönlü bir filmografisi vardır. Selim İleri, Füruzan, Barış Pirhasan ve Orhan Pamuk gibi yazarlarla çalışmıştır. Kavur, dünyayı kesin ve gerçekçi gözlemlerle anlatsa da her filmin sonunda muammalar, sırlar ve gerçeklik ile illüzyonun doğasına dair cevaplanmamış sorularla baş başa bırakılırız. Zaman ve karakterlerinin hayattaki tercihlerinin ardında yatan motivasyonlar her daim muallaktadır. Mutlak suretle insan olmak üzerine nihai sorularla cebelleşiriz.
Ömer Kavur, 12 Mayıs 2005 günü mücadele ettiği lenfoma hastalığı sebebiyle Teşvikiye’deki evinde hayata gözlerini yummuştur. Öldüğünde 60 yaşındaydı. Onun bize bıraktığı sinema mirasından sekiz adet önemli filmi sizler için derlemeye çalıştım. Filmleri izlemek için linklere tıklamanız yeterli. Keyifli seyirler dilerim.
Yatık Emine (1974)
Ömer Kavur uzun metraj kariyerine bir Yeşilçam filmi olan Yatık Emine ile başlamıştır. Refik Halid Karay’ın Memleket Hikâyeleri kitabındaki aynı adlı öyküden uyarlanan film, Türk toplumunun ahlaki değerleri üzerine eleştirel bir yaklaşım sunar. Osmanlı’nın son dönemlerinde geçen bu hikâyede, Emine adlı bir kadının toplum tarafından namussuz olarak etiketlenip sözde namus belasına sürgüne yollanması anlatılır. Namusu ile övünen bir toplumun, nasıl her türlü ahlaksızlığa özne kendileri olduğu müddetçe göz yumup müsebbip olarak da kadını bellemeleri gözler önüne serilir. Genel geçer Yeşilçam karakterini de gösteren bu acıklı öyküde, başrol Necla Nazır harika bir performans sergiler.
Yusuf ile Kenan (1979)
Yusuf ile Kenan’ın senaryosunu Ömer Kavur ile yazar ve düşünür olan Onat Kutlar birlikte kaleme almışlardır. Filmin başrollerini henüz çocuk yaşta olan Cem Davran ve Tamer Çeliker paylaşmaktadır. Film, çocuk olmanın masumiyetini anlatsa da özünde bir köyden kente göç öyküsüdür. Babaları bir kan davası uğruna öldürülen iki kardeş Yusuf ile Kenan, tek akrabaları olan amcalarını bulmak üzere İstanbul’a gelirler. Ziyaretçilere karşı fazlasıyla acımasız olan kentte, arka mahalle hayatına ve bu Tanrı’nın dahi unuttuğu âlemin pis islerine bulaşırlar. İstanbul’un masum çocuklara karşı dahi en ufak acıması yoktur. Kavur ve Kutlar, bu iki kardeşin zıt karakterleri ve hayat görüşleri üzerinden bir ahlaki doğru arayışı içindedirler. 1979 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Yavuz Özkan’ın Demiryol (1979) filmi ile birlikte En İyi Film Ödülü’ne layık görülen film, uluslararası arenada da Milano Film Festivali Büyük Ödülü’nü kazanmıştır.
Kırık Bir Aşk Hikâyesi (1981)
Kirik Bir Aşk Hikâyesi, bir Selim İleri uyarlamasıdır. Balıkesir’in Ayvalık ve Cunda Adası ilçelerinde çekilen film, başroller Kadir İnanır ve Hümeyra arasındaki çalkantılı aşkı anlatmaktadır. Bu filmi özel yapan – bir Selim İleri uyarlaması olmasından mütevellit – aşk üzerine yapılmış az sayıdaki dürüst filmden biri olmasıdır. Cahit Berkay’ın bestelediği orijinal müzik kalp yaralarının üzerine tuz basmakta, adeta iç cızlatmaktadır. Filmde beklendiği üzere bir mutlu son olmadığı gibi, boğazda düğümlenen o yumrunun sebebi de bilinmez. Belki de bu sebepten bu hikâye dürüsttür. Filmde Hümeyra’nın hayat verdiği karakter durumu çok güzel özetler:
“Bir acı var içimde. Aşk belki de acı çekmektir.”
Film, 1982 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ve En İyi Özgün Müzik dahil olmak üzere altı ödülün sahibi olmuştur.
Gece Yolculuğu (1987)
Gece Yolculuğu, Ömer Kavur’un tek başına yazıp yönettiği ilk kişisel filmidir. Karakterlerin ruh dünyası ve film atmosferindeki değişim bunu görünür kılmaktadır. Aytaç Arman’ın canlandırdığı bir senarist -Kavur’un kendisini temsil eden- mesai arkadaşı (Macit Koper) ile birlikte çekecekleri bir filme mekân bulmak üzere Türk ve Rum kasabalarına seyahat ederler. Senarist Ali karakteri üzerinden Ömer Kavur, kendisinin yedinci sanat ile olan çatışmasını, içsel yolculuğunu ve sıkıntılarını gösterir. Kavur’un yarattığı dünyada kendi kendine konuşmak delilik değil, bir gece treniyle aydınlığa ulaşmak için çabalamaktır.
Anayurt Oteli (1987)
Yusuf Atılgan’ın aynı isimli romanından uyarlanan Anayurt Oteli, Kavur’un ustalık eseridir. Basitçe, bir taşra kasabasında küçük bir otelin sahibi olan Zebercet (Macit Koper), ayrılan bir misafir için bir tutku geliştirir ve onun için günlük hayatın rutin gerçekliği paramparça olmaya başlar. Zebercet, -tıpkı romanda olduğu gibi- bir yalnızlık timsalidir. Yalnızlığın bütün katmanları ve insana hissettirdikleri, onu bir canavara dönüştürebildiği gibi nasıl bir zindana hapsedip işkence edebildiğini görürüz. Günün sonunda yalnızlığın en ince dokusuna kadar nasıl insanın ruhuna işlediğini montaja yedirilmiş bilinç akışı tekniği ile anlatılır. Bütün bu duyguların yansıtımında Macit Koper’in olağanüstü performansı kilit rol oynamaktadır. Anayurt Oteli, belki de modern Türk sinemasının en çarpıcı yalnızlık, yabancılaşma ve bunalım öyküsüdür.
Gizli Yüz (1991)
Bir insanın yüzüne baktığımızda ne görürüz?
Nobel Ödüllü Orhan Pamuk’un Kara Kitap adlı romanından uyarlanan Gizli Yüz, izleyiciyi gecelerini İstanbul’un meyhanelerinde dolaşıp gölgelerde tanıştığı yüzlerin fotoğrafını çeken genç bir fotoğrafçıyla (Fikret Kuşkan) tanıştırıyor. Fotoğrafları belli bir yüzü arayan gizemli bir kadın (Zuhal Olcay) istemektedir. Kadın, aradığı yüzü şehrin ara sokaklarında çalışan bir saatçide bulur ve fotoğrafçıyı onu bulması için gönderir. Ancak kısa bir süre sonra kadın da ortadan kaybolur ve fotoğrafçı, kendini hem fiziksel dünyadan hem de kendi bilincinin girintilerinden soyutlayan ve giderek daha gizemli hale gelen kozmik bir girdapta bulur. Her köşe başında beklentilerimizi alt üst eden Kafka ve Tanpınar esintileri taşıyan film, aynı zamanda Antonioni’nin Blow-Up’ı ile Cronenberg’in Videodrome’unun gayr-i meşru çocuğu gibidir. Yine Cahit Berkay’ın müziklerini yaptığı film, açılışını 48. Venedik Uluslararası Film Festivali’nde yapmıştır.
Akrebin Yolculuğu (1997)
Senaryosunu Ömer Kavur ve Macit Koper’in birlikte kaleme aldığı Akrebin Yolculuğu, Gizli Yüz ile benzer bir temayı takip eder ve zaman mefhumunu odağına alır. Yabancı birinden bir anahtar teslim alan bir saatçi, bir saat kulesinin saatini tamir etmek üzere küçük bir kasabaya seyahat eder ve orada karşılaştığı bir kadından çok etkilenir. Bu esnada, göl kenarında bir cinayete tanık olur ve kendini çevresinde gerçeklesen tuhaflıkların kıskacında bulur. Giderek kadına tutkuyla bağlanırken, kadının kocasının tehditlerinin baskısına da karşı koymaya çalışır. Her şeye rağmen saat tamircisi, geçmiş ve geleceğin bugünle birleştiği gizemli olayların ardındaki gerçeği ortaya çıkarmaya kararlıdır. Zaman kavramı artık yoktur. Bir ceset belirsiz bir zaman dilimini yansıtır. Bir göl ve bir ayna, hepsi budur. Başrollerini Mehmet Aslantuğ, Şahika Tekand ve Tuncel Kurtiz’in paylaştığı film, 1997 Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilmiştir.
Karşılaşma (2003)
Karşılaşma, Kavur’un hayata ve sinemaya veda filmidir. Bunu hissettiren, filmin onun ölümünden önce çektiği son uzun metraj filmi olmasından ziyade, işlenen konu ve temadır. Kavur bu son filmini “olağanüstü koşulların ortasında gerçeküstü imalarla ilginç bir arayışın süssüz hikâyesi” olarak anlatır. Karşılaşma, genç yaşta kaybettiği oğlunun dirilişine tanık olduğu yeni bir hayatın kendisine sunulduğuna inanan kanser hastası bir adamın hikâyesidir. Bu umudu tetikleyen ise, bir hastanenin kemoterapi odasında günün aynı saatinde tedavi olan onca insan arasından tanıştığı zengin bir iş adamıdır. Bu olağandışı karşılaşma, tıpkı yaşanan bir ömürün kendisi gibi başka olağandışı karşılaşmaları tetikler. Günümüzün popüler oyuncularından Uğur Polat, Lale Mansur ve Çetin Tekindor’un başrollerini paylaştığı film, 40. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film dahil olmak üzere beş ödülün sahibi olmuştur. Kavur’un vedası hüzünlüdür, ancak tıpkı filmlerinde olduğu gibi duru, sakin ve umut doludur.