Sinemanın köşelerine, seslerine, rengine, ahengine sinmiş ustalar göçtü bu yıl. Zaten unutulmayacaklar ya, gittikleri yerde huzurlu uyusunlar, miras bıraktıklarıyla, yüreğimize kazıdıklarıyla her zaman karşımıza çıkıp kendilerini hatırlatsınlar diye bir tas su da biz dökmek istedik arkalarından. Hafızamızda özellikle The Graduate (1967) ve Closer (2004) ile yer eden Oscarlı yönetmen Mike Nichols, ardında suskun bir klarnet bırakarak sessizce giden Selim Sesler, “Eğer oyuncu olmasaydım, şimdi muhtemelen hapiste olurdum.” diyerek sinemaya olan tutkusunu her fırsatta dillendiren aktör Bob Hoskins, bir bakışlarını bir de iç gıdıklayan sesini unutamadığımız kadın Lauren Bacall, her âşığın en az bir kere izlemesi gereken The Notebook (2004) filmindeki performansıyla hatırladığımız James Garner, sinemanın feminist manifestosunun yazarı Věra Chytilová, filmleri, tarihi doku üzerinden ilerlemesine rağmen şiirsellikten uzaklaşmadan resim yapar gibi şarkı söyler gibi beyazperdeye yansıyan Miklós Jancsó, senaristlik ve yönetmenlik yaparken Ghost Busters‘da (1984) yakaladığı hayaletlerle yıldızı iyice parlayan Harold Ramis, “imkânsız”ı sinema lügatından kaldırmış, kült filmlerin yönetmeni Alain Resnais ve burada değinmeye gücümüzü, iftiharımızı yettiremediğimiz daha birçok isim… Kimi bir bakış, kimi bir ses, kimi bir imge olarak, gidişlerinin ardından geçen zamanı da ters yüz ederek, gittikleri günü doğum günleri kılarak anılmaya devam edecekler. Zaman bu defa tersten akacak. Sinemaya kendilerinden kattıklarını geri almak için yağmur olup, şiir olup, Hiroşima’da yeşeren bir fidan olup geri dönecekler.
Sinema, kendisine güzellikler sunan güzel insanları asla unutmaz. Onları da unutmayacak. (Dilan Salkaya)
Salihcan Sezer – Selim Sesler
Artun Bötke – Bob Hoskins, Lauren Bacall, Çolpan İlhan
Dilan Salkaya – Ayşe Şasa
Aslı Ildır – Mike Nichols
Ebru Çavuşoğlu – James Garner
Elif Bulut – Philip Seymour Hoffman
Kaan Denk – Věra Chytilová, Miklós Jancsó
Sezen Sayınalp – Harold Ramis, Alain Resnais
Sinem Dinçer – Robin Williams