François Ozon, genç kuşak yönetmenler içinde filmleri bağımsız sinema seyircisi tarafından merakla beklenen yönetmenlerin başında gelir. 8 Femmes (2002), La Piscine (2003), Juene & Jolie (2013) gibi geniş hayran kitlesi kazanmış filmlerin arasında kendi kişisel Ozon listemde, Dans la Maison (2012) en üstte yer alır. Sinema tarihinin gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerinden Pier Paolo Pasolini’nin Teorema‘sına (1968) atıfta bulunarak çektiği Dans la Maison, steril hayatlar yaşayan şehirli insanların ahlaksal çıkmazlarını çok güzel anlatır. Dans la Maison’da ve diğer filmlerinde de François Ozon filmlerinin alamet-i farikası olan varoluşsal burjuva kaygıları, bastırılmış yoğun cinsellik ve şiddet eğilimleri, filmlerinin hep ana eksenini oluşturmuştur. Tıpkı Pasolini gibi Ozon’un da en büyük derdinin burjuvazi olduğu kesin.
François Ozon gibi büyük yönetmenlerin çekeceği her film öncesi, sinefillerde ister istemez büyük bir beklenti doğması doğaldır. Bu, her yönetmen için istenen ideal bir durum olsa da kimi zaman aşırıya kaçıp dezavantaja dönüşebilir. Oluşan yüksek beklenti seyircinin filmi doğru analiz edememesine neden olabilir çoğu zaman. İtiraf etmek gerekirse Une Nouvelle Amie (2014) için bende de büyük bir beklenti oluşmuş ve filmin sonunda bu beklentilerimin karşılanmadığı hissiyatına kapılmıştım. Ama zamanla filmi sindirip iyice anlamaya başlayınca haksızlık ettiğimi düşündüm. Belki bir Ozon başyapıtı olmasa bile filmografisinde üst sıralarda yer alması gereken bir film olduğunu düşünüyorum şimdi.
François Ozon’un diğer yapıtlarındaki gibi bu filmde de odak noktası, steril şehirli burjuva hayatının klişelerle çizilmiş karakterleri ve topluma dayatılan aile-cinsiyet tanımları. Filmde iki çocukluk arkadaşı Claire (Anaïs Demoustier) ve Laura (Isild Le Besco) birbirleri için dosttan öte kardeş gibilerdir. Laura’nın zamansız ölümünden sonra Claire, geride kalan David ve bebeğine destek olmak için elinden geleni yapmak istemektedir. David ise yaşadığı travmadan dolayı bastırılmış kadın cinselliğini tekrar yaşamaya başlar. Ev içinde kadın kıyafetleri giyip bebeğine annelik yapmaya çalışan David, kendi kadın kimliğini Virginia olarak adlandırır ve Claire’den kendini kabullenmesini ister. Bu durum ilk başlarda Claire’e garip gelir ve toplumun cinsiyet dayatmaları ile arkadaşına duyduğu sevgi arasında kalmasına sebebiyet verir. Ama sonuçta toplum ne derse desin Claire, David’in Virginia’ya dönüşümünde en büyük desteği verir. Bunu yapmaktaki amacı ilk başlarda bencilce bir dürtüyle Laura’nın boşluğunu doldurmak olsa da gittikçe bu durum Claire’in da bastırdığı duygularının ortaya çıkmasına neden olur.
David’in alter egosu, Virginia’ya dönüşümünde yatan psikolojik ve sosyolojik etkenleri yeteri kadar irdelememesi, senaryo anlamında filmin eksik yanlarından bazıları. Claire ve David’in, yüksek refah seviyesindeki hayatlarında eğitim ve kültüre kolay ulaşım imkânları varken kendilerini tanımlayamamış olmaları burjuvazinin en büyük çıkmazlarından biri. Çünkü burjuva için öncelik ‘içe yönelişten’ ziyade; son model üstü açık araba, dubleks ev, yeni kıyafetler yani tüketilebilecek olan her şeydir. Tükettikleri ile kendini anlamlandıran bir yapıda kişinin kalıplarını kırması diğer sosyal düzenlere nazaran daha zordur. Çünkü bu tüketim yapısı kendi kurallarını sorgulamamak ve boyun eğmek üzerine konumlandırmıştır.
Başrol oyuncularından Romain Duris hakkında bir şey yazmaya gerek yok sanırım. Gadjo Dilo (1997), L’auberge Espagnole (2002) gibi yakın dönem Avrupa sinemasının kaliteli yapımlarında yıldızı parlayan Duris, bağımsız sinemanın önde gelen oyuncularından biri. Bu filmdeki gibi cesur karakterlerin altından çok kolay kalkabilmesi ve her daim oyunculuk metodunu geliştiriyor olması onu diğerlerinden ayıran en büyük özelliği. David/Virginia ikilemini taklit tuzağına düşmeden performansına yansıtması filmin temelini sağlamlaştırıyor. Toplumsal normlarının sorgulayıcısı konumundaki Claire’in arada kalmışlığının ama yine de sorgulayan tavrının da Ozon’un istediği şekilde seyirciyi düşünmeye ittiği kesin.
Filmin bir diğer karakteri Anaïs Demoustier de çok isabetli bir seçim olmuş. Ozon filmde cinsiyet kalıplarını yıkarken Demoustier seçimi ile de aslında bir nevi güzellik kalıbını yıkmış. Oyuncunun güzellik endüstrisinin bizlere empoze ettiği ‘Barbie’ kadın imajına hiç uymayan doğal güzelliği hikâyenin gerçeklik algısına katkı sağlarken, Claire’in bastırılmış gizli lezbiyenliği ile erkek egemen anlayışa zıt güzelliği uygun bir paralellik oluşturmuş.
Une Nouvelle Amie aile-toplum-cinsiyet kavramları üzerinden sınıf eleştirisi yaparken sağlam alt metninden güç alarak kendini izletiyor. Bu zorlu alt metin, yer yer senaryo anlamında tıkanıklığa yol açsa da güçlü oyunculuklar sayesinde akış problemini hissettirmiyor. Sonuç olarak Une Nouvelle Amie, François Ozon başyapıtı olmasa bile tipik bir Ozon filmi olarak düşünülebilir.
Güray Karaayak