Adı Vasfiye (1985), yeni romanı için konu arayan bir yazarın yaşadıklarını anlatıyor. Bir tıkanma döneminden geçen yazar Erol, pavyon şarkıcısı olan Sevim Suna’nın afişini görür ve Sevim’in hikâyesini merak ederek düşünmeye başlar. Bu sırada yanında Emin adında biri belirir. Emin, afişteki kadının kendi karısı Vasfiye olduğunu söyler ve hikâyelerini anlatmaya başlar. Emin, hikâyenin bir yerinde ortadan kaybolur ve yazar Erol, Emin’i ararken yanında bir anda İğneci Rüstem’i görür. Rüstem, Emin’in kaldığı yerden Vasfiye’nin hikâyesine devam eder. Derken o da aniden ortadan kaybolur. Çapkın Doktor Fuat, uyanık Kuyumcu Hamza’nın da anlattıklarının ardından Vasfiye ile ilgili birbiriyle çelişen pek çok hikâye dinleyen Erol, Vasfiye’nin gerçek hikâyesini öğrenmeye çalışırken gerçek ve hayali birbirine karıştırmaya başlayacaktır. 4 erkeğin gözünden farklı şekillerde anlatılan “kadın”a dair emin olduğumuz tek gerçek adının Vasfiye oluşudur. Necati Cumalı hikâyelerinden sinemaya uyarlanan, yönetmenin deyimiyle “sosyal içerikli fantastik bir kadın filmi” Adı Vasfiye (1985), 80’li yılların absürt Türk Sineması ve Müjde Ar ile “Atıf Yılmaz” denince akla ilk gelenleri içerisinde barındırıyor.