Gerçekler ve hayaller…Hemen herkesin içinde bulunduğu büyük ikilem. Üstelik gün geçtikçe içinden çıkılması daha da zorlaşıyor. Dijital hayatın şiddeti giderek artan imaj bombardımanı altında, her tarafımız hayallerle çevrili. Diziler, filmler, kitaplar, şarkılar, dergiler, billboardlar, internet siteleri, mobil uygulamalar… Hepsi bize kendi hayallerini satmaya çalışıyor. Oysaki hepsinin karşısında birbirinden son derece farklı milyarlarca insan var.
Ama insan bu işte. Hayal kurmak kolay geliveriyor. Hele kurmak için bile zaman harcamadığı düşler varken. Biriyle beraber mi olmak istiyorsunuz? Akıllı telefonunuza onlarca farklı uygulama indirip hazır maskeler altında sayısız ilişki yaşayabilirsiniz. Ama kaçı gerçek olabilir ki?
İşte böyle bir sanal dünyada, ilişkilerde maskelerin arkasından yaşanmaya mahkûm oluyor mecburen. Siz gerçek olsanız da karşınızdaki ne kadar gerçek acaba? Ama insan önce çuvaldızı kendisine batırmalı! Siz ne kadar gerçeksiniz?
Spike Jonze’un son filmi Her (2014) aslında bu sanal dünya ilişkilerinin gerçekliğini deşer. Gerçek dünyadan sıkılan baş kahramanımız, sanal bir işletim sistemine âşık olur. Tabii finalde yine gerçeklere toslar. Çünkü fanteziler “Puffffffff!” diye uçup giderken geriye her zaman -acı da olsa- salt gerçekler kalır.
Kendine has hayran kitlesi olan High Fidelity‘deki (2000) evlenme teklifi sahnesi, bu gerçek-fantezi arasındaki ikilemi çok iyi özetler. Filmin baş kahramanı Robb, 30’lu yaşlarını sürse de aslında daha tam büyümemiştir. Pek iş yapmayan plak dükkânında takılıp aylaklık ederken, uzun süreli kız arkadaşı Lisa’nın ondan ayrılmasıyla sarsılır. Böylece hayatındaki aşkları tekrar sorgulamaya başlarken diğer taraftan kendisini de sorgular: “Neden tüm kızlar onu terk etmektedir?”, “Neden hep aynı şeyleri yaşamaktadır?”, “Yoksa sorun kendisinde midir?”…
Sahnemiz ise artık Robb’un bu sorgulamayı bitirip cevapları bulmasının sonucunda gelir. Doğal olarak da tam final sahnesinin önünde yer alır. Robb, evlenme teklifini Lisa’yı tekrar ve sonsuza kadar elde etmek için yapmaz. Hatta açık olarak, alacağı cevabı hiç düşünmediğini söyler. Tek derdi içindekileri, vardığı sonucu sevdiği kadına anlatmaktır. Bu yüzden süslü cümleler kurmaz. Atraksiyonlara da girmez. Öğle vakti, vasat bir barda elinde limonlu birasıyla yapar teklifini. Çünkü gerçek Robb odur!
Fantezilerden, göz boyamalardan sıkılmıştır. Başka bir kadınla, mesela sevdiği bir müzisyenle birlikte olup (ki filmin ortasında bu deneyimi de yaşar) ne yapacaktır ki? Bir süre sonra ondan da sıkılacak ve ayrılacaktır. Aslında durum bu kadar basittir! Bir erkek her zaman jöleli saçlarla gezemeyeceği gibi, bir kadın da her zaman jartiyer giyemez! Fantezilerde sürpriz yoktur, sorun çıkmaz, çıksa da yüzeyseldir. Çünkü her şey planlanmıştır, bir film gibi. Filmler de gerçek değildir zaten, onun için “film gibiydi…” tabiri kullanılır sık sık.
Gerçek hayatta problemler vardır, onları aşmak için çaba vermek gerekir. Bu çabayı sarf edince de elde ettiğinize daha çok sarılırsınız. Çünkü ona emek vermişsinizdir, zamanınızı/paranızı/gücünüzü harcamışsınızdır. Böylece o, daha çok değer kazanır ve sıkılmazsınız ondan, sıkılamazsınız. Makyaj yapmasa da, yüzü şişse de, bayağı giyinse de… O, gerçektir ve hiç ortadan uçup gitmeyecektir.
Robb’un evlenme teklifinin, izlediğim en iyi evlenme teklifi sahnesi olmasının sebebi de kendi içinde saklı. Çünkü gayet gerçekçi. Herhangi bir numara veya efekt yok! Bir adam, sevdiği kadının gözlerinin içine bakarak içindekileri anlatıyor ve evlenmek istediğini söylüyor. Gayet net!
[tooplay file=”https://filmhafizasi.ams3.digitaloceanspaces.com/High_fidelity_proposal_scene.mp4″ type=”mp4″]