Federico Fellini’nin Sekiz Buçuk’unun ardından gelen filminde, kendinden bekleneni her zaman yerine getiren ve bu uğurda kendi olmaktan kilometrelerce uzağa sürüklenmiş bir ev hanımı Giulietta’nın, inandığı temellerin yıkılmasına ve güvendiği tek şeyin de kaybolmasının ardından tek başınalığa evrilen yolculuğuna tanık oluyoruz. Geçmişten gelip, benliğini ziyaret eden halüsinatif anıları ve metafiziksel halleri içerisinde, kocasının kendisini aldattığından neredeyse emin olan Giulietta, çevresinin de yardımıyla bu hislerini doğru çıkarmak için bir dedektif tutar. Bu yolla, aldatıldığı gerçeğiyle ciddi anlamda yüzleşir ve böylece yıllardır törpülediği karakterinin kıvrımlarını yeniden şekillendirmenin zamanı gelir. Fellini’nin, başkarakteri Giulietta’nın ruhsal durumu üzerine son derece titiz çalıştığını söyleyebileceğimiz filmde, Giulietta Masina her zamanki gibi olağanüstü performansıyla ışıldamaktadır.