F.W. Murnau’nun vampir mitini sinema ile buluşturan filmi Nosferatu (2024), yüz iki yıl sonra Robert Eggers tarafından yeniden çekilen versiyonuyla seyirci ile buluşmaktadır. Folklorik pagan hikâyelerini başarılı bir şekilde kurgulayan Eggers, Nosferatu’nun sinematografik dokusuna sadık kalmaya kendine özgü dokunuşlarla özen gösterir. Dışavurumcu Alman Sinemasının (Ekspresyonist) mihenk taşı kabul edilen filmlerinden biri olarak tarihe geçen 1922 yapımı Nosferatu: Eine Symphonie des Grauens, ayrıca janr olarak anılan ilk sinema örneklerinden biridir. Çekildiği dönemde büyük yankı uyandıran film, yaklaşmakta olan Nazi tehditinin dışa vurumu olarak defalarca kez siyasi okumalara müsait bir zemin hazırlamıştır. Nosferatu, imgelemiş olduğu “kan içici” efsanesi ile sınıfsal bir katil-kurban ilişkisi yaratmaktadır. Kültürel, sosyolojik ve psikolojik bağlamı dışında vampirler, Marks’ın Kapital kitabında bahsettiği gibi sermayenin halkın kanını emen bir canavar olduğuna da dikkat çekmektedir. Ancak vampiri, Nosferatu’yu ve sosyolojik anlamını duyumsamak için mitin kökenine bakmak gerekir. Vampirler her şeyden önce eskiden bir insandır; yaşayan ölüdür, nosferattır.
Transilvanya Kontu Orlok’un Helen isimli bir dünyeviye olan aşkını ve takıntısını konu alan film, genç kadın ve vampir arasındaki ilişkiye romantik olmayan bir tutsaklık bağlamında odaklanır. Helen’e duyduğu zaaf ile kıtalararası uzun bir yolculuğa çıkan Orlok, gittiği her yere ölümü, korkuyu, dehşeti ve vebayı getirir. Bu nedenle sıkça ölümün fısıltısı olarak anılmıştır. Hayattayken kötü bir büyücü olarak tanınan Orlok, yeraltının demonik varlıklarına ve tutsaklarına hükmedebilen şeytani bir ruha dönüşmüştür. Hem şeytan hem de vampir olan Orlok, Helen’in eşi Thomas Hutter ve aydınlanma çağının temsilcisi diğer bilim insanlarıyla sonsuz cehennemine geri gönderilir.
Ölümün Fısıltısı
Vampirler sinemanın çekici karakterleridir. Soylu ve aristokrat kişilikleri, şatoda geçen günleri tabutta uyumaları onları birer sinema yıldızı mertebesine taşır. Ancak vampir terimi birçok kaynakta resmi olarak geçerliliği saptanmış bir kelime değildir. Slav halk hikâyelerinde geceleri genç kızlara ve genç oğlanlara musallat olan kötü varlıklar -ileride vampire dönüşecek tanımlarıyla- halk arasında cin, hortlak, succubus-incubus olarak bilinmektedir. Bu varlıklar geceleri uyur hâlde bulunan gençlerle ilişkiye girer; bu ilişkiler çoğunlukla istimara dayalıdır. Kan ve sadizm üzerine kuruludur. Vampir kelimesi Slav kökenli Upir’den [1] türetilmiş, succubus ve incubus gibi kötü ve kan içici musallatları temsil etmek için kullanılmaktadır. Nosferatu ise yunanca veba bulaştırıcısı anlamı taşır. Vampirlik Orta Çağ’da veba salgınıyla birlikte anılan bir efsane olarak nosferatu/nosophoros [2] kelimesi bağlamında oldukça önemlidir. Vampir ile kurulan özdeşlik; kana olan tutku, yapılan kan ticaretleri, kilisenin zayıflayan otoritesi, paganizm ve sapkın tarikatlar hepsi ard arda yaşanan felaketlerin günah keçisi olarak tek bir kişiyi (vampiri) sorumlu tutar. İnsanlığın en karanlık dönemi olan Orta Çağ, cesetten ilaç yapılan, kadınları diri diri yakan, şifa tüccarlığı ile masumların kanını satan, kasvetli ve buhran dolu bir dönem olarak tarihe geçer.
Veba salgını; hastalanan kişilerin kan kusması, ten renklerinin solgunlaşıp beyazlaması, yoğun şekilde görülen kilo kaybı gibi nosyonlar vampirliğin bir belirtisi olarak halkın zihninde yer edinmiştir. Güçsüz kimselere sağlıklı insanların kanını içmelerinin tavsiye edildiği bu dönemde, bakirelerin saf kanı başlı başına bir şifa kaynağı olarak da oldukça popülerdir. İnsanın kana olan arzusu, istenci vampir oluştan bağımsız yaşamak için duyulan yoğun güdüden gelmektedir. Ancak vampirizmin en önemli çıkış noktası Tanrıya olan inancın zayıflaması ve günahkârlar yüzünden insanlığın cezalandırılmasıdır. Böyle bir dönemde Kont Orlok daha geniş ve güzel bir eve taşınmak için masum kurbanı Thomas Hutter’ı yanına davet edip gayrimenkul histerisine tutulur. Doğulu ve öteki olan Orlok, yüzünü Batı’ya dönmek istemektedir. Aradığı taze ve masum kan batılı ve genellikle namuslu insanlarda (kadınlarda) mevcuttur. Zavallı masum ve itaatkâr Helen’e ulaşabilmesi için öncelikle Thomas’ı baştan çıkarması gerekmektedir.
Robert Eggers, Nosferatu filminde Murnau’nun sinematik anlatısını oldukça ileri düzey bir versiyon ile güncellemiştir. Yönetmenin bireysel dokunuşu, anlatı dili, gelişen teknoloji (sinematik referanslarla tekniğin olanakları) aradan geçen yüz yıl gibi detaylar filmin demografik yapısındaki önemli benzerlikleri korumayı başarmıştır. Ezcümle dönemsel olarak daha özgür bir seyir deneyimi ve gotik atmosfer tercih edilmektedir. 1922 yapımı Nosferatu’da örtük bir şekilde ele alınan cinsellik Eggers’in yönetiminde daha cesur bir bakışa sahiptir. Kont Orlok’un gizli biseksüelliği Thomas Hutter’e duyduğu kan arzusu ile rahatlıkla ilişkilendirilebilmektedir. Eggers’in vampiri, yüz yıl öncesine göre daha habis, daha tutkulu ve daha kötüdür. Şeytanın bir tezahürü olarak kendisini gizlemeye ihtiyaç duymaz. Orlok’un tahakküm altına aldığı herkes onun için her şeyi göze alacak kadar hipnotik etki altındadır. Çünkü Kont Orlok sayesinde tüm tutsak karakterlere simbiyotik (ortak yaşam) bir ilişki yüklenir. Yaşamak için hep başkasına ihtiyaç duyan bu karakterler, Orlok’un olmadığı bir evrende var olamayacak kadar güçsüzdür. Kont Orlok, Drakula gibi biçimsel olarak yüksek seksapeli olmasa da eril kimliği ve baskın kan arzusu onu hem istenilen hem de nefret edilen bir varlığa dönüştürür. Çünkü hem yazınsal hem de görsel kaynaklarda sıklıkla kullanıldığı şekli ile vampirler erotik ve aktif varlıklardır. [3] Kana duydukları ihtiyaç hem yaşamsal hem de cinsel açıdan önemlidir. Çağımızın genişleyen cinsiyet şemsiyesi ve akışkanlığı vampir Orlok’un haz temelli eylemlerini seksüel uyarım bağlamında yorumlayabilmeye olanak taşır. Bir vampirin sadece beslenmek için kaç emmesinin ötesinde hem kendisi hem de kurbanı için yoğun bir vücut iletişimi mevcuttur. Artık vampir kan emme eylemini haz ve doyum için de gerçekleştirir. Vampirin kurbanını hipnotize etmesi cinsel açıdan uyarılma ile özdeş bir yaklaşımdır. Kan emme eylemi bebeklikten gelen doğal bir reaksiyondur. Zamanla oral sadizme dönüşen bu emme eyleminde vampirin dişleriyle açtığı delikten kan içmesi sıvı alışverişini ve orgazmı temsil eder. Uzayan ve ısırmak için aktif hâle gelen dişler fallik imgelerdir ve dişin kurbana geçmesi simgesel olarak penetrasyonun bir göstergesidir. Ancak vampirlerin cinselliğinde üreme güdüsü yoktur. Hatta vampirin kadın ya da erkek fark etmeksizin kurbanını arzulamasının sebebi duyduğu cinsel isteğin kan ile simgelenmesidir. Kana olan obsesiflik hâli doğaları gereği kadınlar ile ilişkilendirilir. Regl döngüsü kadına duyulan arzunun ve aynı zamanda nefretin ikâmesidir. Çünkü kadın yaşam verdiği gibi özneye ölüm de getirir. Kadın, öznenin var olmasını sağlayarak yok edilmesine de izin vermiş olur. Vampirin kurbanına olan bağımlılığı hipnotize edilen kişiden daha yoğun ve daha tehlikelidir. Aralarındaki çekim neredeyse nemfomaniye evrilir. Sürekli arzulanması bağlamında filmdeki asıl vampir eril bakışa göre Helen’dir. Orlok’u ölüm uykusundan uyandıran şeytani şehvetiyle Helen olmuştur. Mezardaki ölüyü bile lanetli çekiciliğiyle mağdur etmiştir.
Kanın Kutsanması ve Ritüeller
Kan canlı yaşamındaki en önemli maddedir. Kan Hayattır! Birçok inanışta kanın kutsallığı tanrılara adanan kurbanlarla yüceltilmiş, hayatta kalmak ya da uzun ömürlü olmak için binlerce farklı ritüel gerçekleştirilmiştir. Vampirlerin kana olan tutkuları kendilerini yaşamak için kurban etmelerinden süre gelen bir tutumdur. Eskiden insan olduğu hâlde şu an yaşayan bir ölü olan vampir, tüm enerjisini kan olarak adlandırılan yaşam öz sıvısına mecburdur. Kan hayat verdiği için kadınlarla bağdaştırılmış, çoğu erginleme ve kabul törenlerinde tarikatlar üyelerini kanlı ritüellerle ve kadınlarla gerçekleştirmiştir. Kadınlar örtük bir otoriteye sahiptir ve seçme eylemleri aynı zamanda bolluk ve bereketi aynı zamanda kiminle üremek istediklerini temsil eder. Özellikle döllenen bir varlık olan kadın çoğu zaman su ve toprak ile özdeşim kurarak evrensel rahim simgesiyle kutsanır. Helen, kâbuslarında ve gece krizlerinde Orlok’un kurbanı değil gözdesi, tohum bekçisidir. En az kont Orlok’un kendisi kadar Helen de örtük bir vampirdir. Gençliği ve güzelliği onu ölümcül bir dişi formuna yönlendirir. Kadın, Lilith’ten itibaren erkeğin hayatını çalan kana susamış bir varlık olarak vampirlerin öncüsü kabul edilmiştir. Ay ışığında penceresini açıp kan emici varlığı içeriye davet eden de genellikle biraz sonra hayatındaki en büyük zevki tadacak olan kadındır. (Bir vampir tarafından ısırılmak ve kanın emilmesi kurbana yoğun haz ve orgazm benzeri bir deneyim yaşatmaktadır. Kurban ya da vampir erkekse kan genellikle spermin temsilidir) [4]
İlk insanlar toprağın bereketini arttırmak için kanlarını akıtıp toprağı kutsamışlardır. Vampirlerin de yeniden doğum ve dirilmek ikilemi arasında özel bir zaafları bulunur. Kont Orlok, kanını emerek Helen’e kutsiyet atfetmiş olur. Folklorik vampirin bir kadına olan ihtiyacı libidinal değil tamamen yaşayabilmek içindir. Sonrasında sinema vampirleri ile bu ihtiyaç hazza dönüşür. Orlok’un yaşamak için Helen’in kanına ihtiyaç duyması Thomas’ın üremek için Helen’e ihtiyaç duymasından farksız değildir. İki tutum da kan emici erkeği ve zehirli masküleniteyi temsil eder. Ki zaten zavallı Helen’i dejenere olmuş bir erkekten kurtaracak kişi yine erkek aklı ve güveninin yansıması zeki ve güçlü olan başka bir erk, vampir avcısı Albin Eberhart von Franz ve dostları; diğer nüfuzlu erkekler olacaktır. Oysa kan emen, vampirler değil toplumun yarattığı ahlâksızlık, hırs ve ataerkidir.
Daha iyi bir yaşam için Orlok’un malikânesine gitmeyi kabul eden Thomas Hutter, Viktorya Dönemi’nin yüceltilmeye muhtaç erkeklerinden biridir. Kadın düşmanlığı ve eril yönetimiyle ünlenen Victoria, halkın sorunlarını görmezden gelen, kadın sağlığını ve cinselliğini hiçe sayan, cadı avlarını meşrulaştıran bir siyasi tutuma sahiptir. Böyle bir dönemin karakterleri olan Helen ve Thomas, dışarıda gelişen tüm kaotik yapılanmaya rağmen birbirlerine olan aşklarıyla hayata tutunur. Kurulan tüm hikâye ve ard arda gelişen olaylar Helen’i yüceltmek üzerine tasarlanmıştır. Helen’in gücü erkekleri dinlemesi ve onlara itaat etmesiyle bağdaştırılır. Ancak tüm kutsanmalara rağmen ölümcül vampir Orlok’u yeniden uyandıran şeytani benliğiyle Helen’dir ve ait olduğu yere geri gönderecek olan da yine kendisidir.
Vampiri Tespit Etmek Üzerine
Robert Eggers, Paganizm tarihini sıklıkla işleyen ve folklorik korku kültürüne hâkim olan bir yönetmendir. Yüzlerce yıllık vampir vakaları ve tutulan raporlar filmdeki çoğu ritüele referans oluşturmaktadır. Thomas Hutter’ın Transilvanya yolundayken rastladığı göçebe topluluğu batıl inançları yansıtmak adına önemli figürlerinden biridir. Tam da filmde kullanılan sahnede olduğu gibi Doğu Avrupa kültüründe vampir olduğundan şüphelenilen kişinin mezarını saptamak için birtakım mitler geliştirilir. Bakir bir erkek siyah ata bindirilerek mezarlığa götürülür. At bir mezarın önünde durup hareket etmezse orada vampirin yattığı kabul edilir. Mezar açılır ve ölünün kalbine demir bir kazık saplanarak imha edilir. [5] Robert Eggers bu ritüellere mümkün olduğunca sadık kalsa da filmde beyaz bir at ve bakire kullanmayı tercih eder. Çünkü bakire bir kadın bakir bir erkekten daha yücedir. Toplum tarafından kutsanmıştır. Olası herhangi bir saldırıda vampirin arzulamak ve şehvet potansiyelini arttırmak açısından bakirenin yarattığı etki daha yoğun olacaktır.
Nosferatu, genişletilmiş hikâyesiyle başarılı bir yeniden yapım filmi olarak dikkat çeker. Vampir külliyatına getirdiği yenilikten dolayı görevini başarılı bir şekilde teslim etmektedir. Filmin sahip olduğu karanlık atmosfer, ışık ve gölge kontrastının sinemasal bir teknik olarak kullanıldığı dışavurumcu anlatımın günümüzdeki yeni perspektifidir. Özellikle ikonik hâle gelen Kont Orlok’un duvara yansıyan gölgesi (elleri ve sivri parmak uçları) filmin deyim yerindeyse parmak izini oluşturmaktadır. Eggers; çirkin, yaşlı, ucube görünümlü vampir tasviriyle folklorik vampir profilini fare suratına indirgemektedir. Veba taşıyıcısı vampirler ve fareler yüz yıllardır tüm laneti iç içe sürdürmektedir. Nosferatu tüm tarihsel veriler ışığında ve Murnau’ya saygı bağlamında üstlendiği bu zorlu görevi başarılı bir sinematografi ile kotarmaktadır.
[1], [2] Karg vd.( 2011) Her Yönüyle Vampir.
Upir; vampir kelimesi köken olarak çok karmaşıktır. Kültürel bağlamda farklı terimlere sahiptir. Yaygın olarak upir ve vrykolakas kullanılır.
[3], [4] Frayling, Christopher (2009) Vampirizm.
[5] Scognamillo vd. (2011) Vampir Manifestoları.