Stephen King”in The Body isimli öyküsünden uyarlanan Stand By Me yazarın daha birçok eserine konu ettiği çocukluk ve arkadaşlık kavramları üzerine kuruludur. ”IT” ve Dreamcatcher romanlarında da olduğu gibi, karşılaştıkları güçlükler karşısında birbirine kenetlenen bir grup çocuk vardır hikayenin merkezinde. Ancak bu sefer çocukların başındaki dert ne bir yaratıktır, ne de doğaüstü bir güç… Karşılarında hepsinden daha acımasız bir düşman vardır bu kez: Kimseye aldırmadan geçip giden zaman…
””İlk defa ölü bir çocuk gördüğümde 13 yaşına doğru ilerleyen 12 yaşında bir çocuktum. 1959 yazıydı. çok uzun zaman önce. Tabii zamanı yıllarla ölçecek olursanız.””
12 – 13 yaşları, bir erkek çocuğunun hayatındaki en güzel dönemdir belki de. Büyüdüğünüzü gerçek anlamda ilk kez hissettiğiniz bu yaşlarda çevrenizde olup bitenleri kavramanın getirdiği sorumluluk birey olmaya başladığınızın ipuçlarını verirken, kendini keşfetme ve saygı uyandırma isteğinin doğurduğu güçlü bir cesaret duygusu, patlamaya hazır bir bomba gibi yerleşir içinize. Sanki her şeyi yapabilecek güçtesinizdir. Bu yüzdendir ki, gizlice içtiğiniz ilk sigaradan tutun da ilk duygusal deneyimlerinize kadar bütün küçük yaramazlıklarınız kendinizi kanıtlamak için var gücünüzle didindiğiniz bu döneme denk gelir. İşin trajik yanı ise bu kısa sürenin aynı zamanda, çocukluğa ve çocukça olan diğer her şeye veda etmenizi emrediyor olmasıdır. Ara sıra gizli gizli oynadığınız son birkaç oyuncağınızı da göz önünden kaldırmanız gerekiyordur artık. Belki de birçok yeni şeyle tanışmanın heyecanına, bir şeyleri yavaş yavaş kaybediyor oluşunuza dair güçlü bir önsezi eşlik ettiği için yalnızca arkadaşlarınızla paylaştığınız bu dönem, onları hayatınızın o döneminki en önemli konumlarına yerleştirmenize neden olur. Zira herkes aynı şeyi hissettiğinde konuşmanıza bile gerek yoktur ve ihtiyacınız olan şey tam olarak budur.
Stand By Me”nin çocukluktan ergenliğe isteksiz bir geçiş yapmakta olan dört küçük kahramanı, tam olarak yukarda bahsettiğim türden bir halet-i ruhiye içindedir işte. Bu çocuklardan biri, gerçekleştiremedikleri hayallerine erişmek için son bir şans olarak gördükleri başarı abidesi büyük oğullarının ölümüyle beraber bütün ümitlerini yitiren bir anneyle babanın küçük oğlu Gordie”dir. çevresindeki herkes kasabanın gurur kaynağı abisi gibi başarılı bir çocuk olup olamayacağını bir yarışma programı gibi hevesle takip ederken o, ebeveynlerinin mükemmel evlat tanımlamasında kendine yer olmadığını bilecek kadar akıllıdır. En yakın arkadaşı Chris içinse durum nerdeyse bunun tam tersidir. Castle Rock”un tüm jenerasyonlarına aylak bir genç armağan etmeyi başaran Chambers soyadını taşıyan Chris”e yönelik genel yargı, ağabeylerini aratmayacak işe yaramaz bir serseri olacağı yönündedir. İnsanlar tanımaya gerek duymadan Chris”in kim olduğuna karar vermeyi tercih etmiştir. Grubun kalan iki üyesi ise vücudu beynine oranla daha fazla gelişen ve karmaşık şeylerden hoşlanmayan Vern ile aşırı davranışlarının kaynağı olan babasından şiddet görerek büyümesine karşın, babasının savaş anılarına sığınarak ona beslediği gizli nefreti aklamaya çalışan hiperaktif Teddy”dir.
Bir gün kendilerine özel bütün sırların, oyunların ve neşenin mabedi olan ağaç evlerine gelen bir haber, onları tanıyan, tanımayan ya da yanlış tanıyan herkese isimlerini ezberletmeleri için bir fırsat haline gelir.
Vern, abisi arkadaşına anlatırken kulak misafiri olduğuna göre, üç gün önce kaybolduğu haberleri yerel radyolarda anons edilen Ray Brawers”ın tren çarpmış ölü bedeni Oregon ormanlığında yatmaktadır ve polis de dahil kimsenin bu durumdan haberi yoktur. Nasıl göründüğünü merak etmekten kendilerini alamadıkları bu cesedi bulmak maceralı bir yolculuktan başka, sıradan isimlerini gazetelere taşıyıp onları birer kahraman haline getirebilecek bir şans demektir. Varlıkları gibi yoklukları da fark edilmeyeceğinden ailelerini arkadaşlarından birinin evinin arka bahçesinde kamp yapacaklarına inandırmaları zor olmayan dörtlü, hazırlıklarını yaptıktan sonra kasabalarına 30-40 km uzaklıktaki Back Barlow Yolu”na doğru yola koyulurlar böylece. Farkında olmadıkları, kendi yaşlarında ölü bir çocuğu görmek için çıktıkları bu yolun, geçen her dakikayla ömrü biraz daha azalan kendi çocukluklarının sonuna çıkacağıdır.
İster yeşillikler içinde sessiz bir çiftlik evinde, ister kalabalık bir şehrin apartman dairesinde, ister Castle Rock adı verilmiş mütevazı bir kasabada… Bu dört arkadaş, artık gözlerine daha küçük görünen kasabalarına vardıklarında sizin çocukluğunuzun nerede ve ne şekilde geçtiğinin bir önemi kalmamıştır. Onlar sizin arkadaşlarınız, bu hikaye sizin çocukluğunuzdur.
Bilirsiniz ki çocukluk, siz tam raylardan ibaret bir köprüden karşıya geçerken kulağınıza çalınan tren sesidir. çocukluk, ormanın ücra bir köşesine oturup sessizce elinizdeki kitabı okurken hemen önünüzdeki çalıların arasından çıkan güzel bir karacanın gözlerinizin içine bakarak geçirdiği kısa sürenin kendisidir. çünkü büyümek, çocuklar için yazılmış bütün masallarda saatin on ikiyi geçtiğini gösterir.
gerçekten yazı’da hikaye akıcı olmuş, teşekkürler…